Bir kıssayı, bir hikâyeyi okurken ondan, içindeki hikâyenin kahramanlarından bir şeyler öğrenmeye çalışmalıyız.
Peygamberleri gönderen Yüce Allah (c.c – celle celalühü) sadece onların insanları doğruya davet etmelerini değil aynı zamanda örnek olmalarını da dilemiştir.
Hele son Peygamber, bizim Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in (s.a.v – salli aleyhi vesellem) her hareketi, her sözü bizim yolumuzu aydınlatacak birer meşale gibidir.
Peygamberimizin yaptıklarına “sünnetleri” diyoruz. Söylediklerine ise “Hadis-i Şerifler” denmektedir.
Yakın arkadaşları olan “Sahabeler” onun bütün yaptıklarını ve söylediklerini hatta bir olay veya söz karşısında susmuş olmasını dahi kaydederek bizlere ulaşmasını sağlamışlardır.
Peygamberimizin yaptıklarını yapmaya çalışmalı, söylediklerine dikkat ederek bu sözlerle hayatımızı şekillendirmeliyiz.
Böyle yaşadığımız takdirde hem dünyada ve hem de ahrette mutlu bir hayatımız olacaktır.
YUSUF’TAN ÖĞRENDİKLERİMİZ
Sevgili çocuklar, gelelim Yusuf Peygambere…
Yusuf çok güzel bir çocukmuş. Ama bu güzelliği, onu hiç şımartmamış. Kendini ağabeylerinden ve kardeşi Bünyamin’den hiçbir zaman üstün görmemiş.
Rüyasında, babasını güneş, annesini ay ve 11 ağabeyini yıldız olarak görmüş ve bunların kendisine secde ettiğine şahit olmuşsa da bunu bir böbürlenme sebebi saymamış, zaman içerisinde olaylar bu şekilde oluşmuştur.
Çünkü güzel veya çirkin olmak hiçbir insanın kendi elinde olan bir şey değildir. Allah’ın yaratması ile o şekilde olunmuştur.
Sonra çok iyi kalpli ve iyiliksever bir insandır, Yusuf.
Kendisini kuyuya atan, daha sonra oradan geçen bir kervana köle olarak satan ağabeylerinden hiçbir zaman intikam almayı düşünmemiş, onları affetmiş ve onları tekrar kucaklamasını bilmiştir.
Aziz’in karısı Züleyha, kendisiyle evlenmek istemiş olmasına rağmen o namuslu ve dürüst olarak kalmaya çalışmış, zindana düşme pahasına doğruluktan asla vazgeçmemiştir.
Çocuklar, aslında bu o kadar zor bir iştir ki… Ama Yusuf bu zoru Allah’ın izniyle başarmıştır.
Doğru ve dürüstlüğünün yanında yöneticilik özelliklerine de sahip olan Yusuf, Mısır’ın Maliye Nazırı olunca, elindeki paraları “Har vurup, harman savurmamış (boş ve değersiz işlere harcamamış)” tutumlu olmuş, böylece Mısır Kralının ve halkının da sevgisini de kazanmıştır.
“Artık ben Mısır’ın Maliye Nazırıyım” diyerek kendisini halktan ayırmamış, halkla içi içe olmuş, onların dertleriyle dertlenmiş, sevinçlerini paylaşmıştır.
Onun, elinde imkânlar varken ve “tıka basa yemesi” mümkünken o, aç insanların halini anlayayım diye aç kalma yolunu seçmiştir.
Yusuf’un en önemli bir yönü de, onun Allah’ın emirlerine uyabilmek için çaba göstermesidir. Çünkü Yusuf (a.s – aleyhisselam) da diğer Peygamberler gibi Müslüman’dı.
YUSUF KISSASI NASIL ANLATILIYOR
Anadolumuz da uzun yıllar devam eden bir adet vardır. Aile fertleri ve gelen misafirler, sofrada yemeklerini ortaya konan aynı kaptan yerler.
Bu şekilde yemek yemenin, sayısız maddi ve manevi faydaları bulunduğunu Peygamberimiz haber veriyor.
Böyle ortada ki kaptan yemek yenen bir sofrada, bir değerli âlim (bilgili) bir hoca efendi ile şaka yapmayı seven bazı insanlar birlikte buluşmuşlar.
Bu şakacılar sofrada birbirlerine kaş göz işareti ile demişler ki;
“Hoca efendinin yemek yemesine fırsat vermeyelim. Ona bir oyun oynayalım”
Tam yemeğe başlanacakken sofradakilerden birisi oradakilerin duyacağı yüksek sesle;
“Hocam. Bize Yusuf kıssasını anlatır mısın?” deyivermiş.
Hoca efendi anlatmasa, “Hoca bu kıssayı bilmiyor mu?” deneceğinden, anlatmaya başlasa kıssa uzun olduğundan yemeği yiyemeyeceğinden çekinmiş.
Sevgili çocuklar,
Benim, Yusuf kıssamızı takip eden kardeşlerimiz de bilirler ki bu yazım tam 15 ayrı yazı olmuştur. Bu kadar uzun bir kıssayı (hikâye) anlatmak da uzun zaman alacaktır.
Hoca efendi “bir iki yutkunmuş” ve sonun da;
“Yusuf, Kenan ilinde doğdu. Mısır’a Sultan oldu” diyerek, kıssayı bitirmiş ve yemeğini yemeye devam etmiş.
(!)
YORUMLAR