Sevgili kardeşlerim,
Sizin uğraşıp da üstesinden gelemediğiniz, bir türlü halledemediğiniz işleriniz oldu mu? Kendinizi çözmeye mecbur hissedip de çözemediğiniz problemleriniz var mıdır?
Bir ay sonra sınav var, dediğiniz…
Bu sınavda büyük bir ihtimalle şu konu veya şu problem çıkacak diye karar verdiğiniz ama bir türlü de o konuyu anlayamadığınız, problemi çözemediğiniz oldu mu?
Elbette olmuştur.
Peki, ne yaptınız öyle durumlarda?
Sınıfınızda bir arkadaşınızın çok üzgün olduğunu görüyorsunuz.
Kendi kendinize, “Acaba bu arkadaşım niçin üzgün? Ben, kendisine yardımcı olabilir miyim?” dediniz mi?
Arkadaşınıza birkaç sefer “üzüntüsünün sebebini sordunuz” Ama o;
“O kadar önemli bir şey değildir” diyerek üzüntüsünü size açmak istemedi.
Ne yaparsınız o zaman?
“Aman, bana ne?” mi derdiniz? Yoksa o arkadaşınızın üzüntüsünü gidermek için çareler mi araştırırdınız?
Bir arkadaşınızdan bir teklif aldınız. Diyelim ki arkadaşınız size;
“Yüksekokula birlikte gidelim. Aynı bölümü seçelim. Derslerde ve diğer konularda birbirimize yardımcı oluruz” dedi.
Daha önünüzde 6 – 8 ay gibi bir zaman var.
Siz, “Peki o şekilde yaparız” diyerek kendinizi bağlar mısınız? Yoksa bu konuyu zamana bırakarak, “Hele o gün bir gelsin. Bakarız…” mı dersiniz?
Belki birçok olayı zamana bırakmak en akıllıca iş olacaktır. Çünkü zaman, o sizin problem olarak gördüğünüz işleri çözmüş olabilir.
Bazı işler hariç birçok iş böyle çözülmektedir, çünkü...
En azından, gelecek için şimdiden söz vererek kendinizi bağlamış olmayacaksınız.
HOCA DA ZAMANA BIRAKMIŞ
Tarihte ismini duyduğumuz Timur, Omsalı Sultanı Yıldırım Beyazitle yaptığı Ankara savaşını kazanınca Akşehir’e kadar gelmiş, olduğu söylenir.
Otağını (çadırlarını) oraya kuran Timur, bir ferman çıkarır.
“Benim fillerimden birine okuma yazma öğreteceksiniz. Eğer şu kadar zaman içinde içinizden böyle bir muallim (öğretmen) çıkmazsa, Akşehir’i yakar yıkarım” diye tehdit eder.
Akşehirlileri bir telaş alır…
“Koca fil nasıl okuma yazma öğrenir? Bu file okuma yazmayı kim öğretir…” diye.
Uykuları kaçar, Akşehirlilerin.
Her şehir de “akıl dane… akıllı insan” olur ya Akşehir’de de Nasreddin Hoca akıl dane olarak bilinirmiş.
Şehrin Ukalaları (ileri gelenleri) hemen Hoca’ya gitmişler ve
“Ne olursan senden olur. Bizi bu beladan kurtar” diye yalvarmışlar.
Hoca da bunların ricalarını kıramamış ve Timur’a giderek “kendisinin file okuma yazma öğretebileceğini…” söylemiş.
Timur’un yanından çıkan Hoca efendinin çevresini Akşehirliler çevirmişler ve;
“Ne oldu Hocam. Ne oldu Hocam…” diye sormaya başlamışlar. Hoca da onlara;
“Timur’dan 10 sene vakit istedim. Bu on sene içerisinde filin ve benim geçimimi (yiyecek, içecek ve barınmamı) sağlamasını istedim.
Timur benim şartlarımı kabul etti. Ben de file okuma yazma öğretmeyi kabul ettim” diye cevap vermiş. Akşehirliler,
“Aman Hoca ne yaptın sen... On sene de olsa, on beş sene de olsa, koca fil hiç okuma yazma öğrenebilir mi?” demişler. Hoca gayet sakin…
“Ben de biliyorum filin okuma yazma öğrenemeyeceğini… Ama bu 10 sene içinde bakarsın ya fil ölür, ya Timur…” deyivermiş.
YORUMLAR