Sistem kavramını bir kere de teknik açıdan mühendisçe anlatmaya çalışmalıyım.
Birbiriyle uyumlu çalışan ve birbirini destekleyen kanunlar manzumesine sistem denir. Bunlar aynen üretime geçmiş bir fabrikanın birbirleriyle uyumlu çalışan dişlileri gibidirler. Sonuç da bu fabrika hangi kalitede ve hangi kapasitede ne üretecekse veya ne üretmek için kurulmuşsa onun üretildiği bir fabrikanın çalışma esaslarıdır.
Bir de sistemsizlik vardır. Bir sürü para, birçok zaman harcanmıştır ama bir türlü üretime geçilememiştir veya istenilen kalite de ve kapasite de üretim yapılamıyordur.
“Niçin bu fabrikadan verim alınamıyor?” diye araştırdığınızda ya dişliler arasında uyum olmadığını görürsünüz veya bazı dişlilerin diğer dişlilere göre ters çalıştıklarını görürsünüz.
İnsanlara saadet getirmeyi vadeden sistemler de bunun gibidirler. Sistemi oluşturmak için çıkarılan kanunlar, sonuçta insanlara adaleti getirebiliyorlar mı? İnsanlar bu sistemde kendilerini emniyette hissedebiliyorlar mı? Mutluluğu yakalayabilmişler midir? Bu mutluluk geçici bir mutluluk mudur yoksa devamlılık arz etmekte midir? Dünya saadetini sağlamak iddiasındaki sistemler, bize ebedi olan ahiret hayatımızda da mutluluk sağlayabilecekler midir?
Bu ifadelerimizi bir dişli takımı üzerinde görelim.
Resimde gördüğünüz dişli takımı, görünüşte bir sistem oluşturmaktadırlar. Her bir dişliyi, sistemin ekonomi, hukuk, ahlak, ilim, siyaset, eğitim, spor gibi sistemin bir ünitesi olarak düşünelim. Bu sistemin dişlileri de birbirine geçmiştir ama henüz dönmeye yani sistemdeki görevlerini yapmaya başlamamışlardır.
Bunlar dönmeye başlayınca ne olacak bilir misiniz? Bütün dişliler birbirini iterek sistem dışına atacaklardır. Çünkü dişlilerin merkezlerinde onların dayandığı bir ana mil yani hak (adil düzen) ölçüsü bulunmamaktadır.
ADİL DÜZEN MUTLULUK GETİRİR
Bu durumu gören siyasilerimiz, dişlilerin dağılmasını onların göbeklerindeki mil’e bağlanmazlar da, bu dişlinin çapını büyütelim, şu dişlinin diş sayısını artıralım diye başlarlar kendi kafalarından sebepler üretmeye ve çıkardıkları kanunları değiştirmeye…
Bakın kanunlarımız durmadan değiştirilmektedir ve değiştirme gerekçesi, köklü bir gerekçe değil kendi sığ akıllarına göre bulabildikleri gerekçelerdir. Sonra çıkarlar TV ekranlarına, değişik pozlar takınarak; “Yeni çıkardığımız kanunlarla artık bundan sonra mutluluğu yakalayacağız” diye ahkâm keserler. Ama bir müddet sonra bir de bakarsınız o kanunu da değiştirmişlerdir.
Sistemi oluşturan dişlilerin göbeklerine birer mil takmak demek onların hak ölçülerinde (adil düzende) sabitleştirmek demektir. Bu durumda dişliler dönmeye başlayınca yani sistemin uzuvları çalışmaya başlayınca her bir dişli birbirine destek olacak, biri diğerini döndürecek ve sistem arızasız çalışacaktır.
Hakka bağlı olmayan bir sistem, olsa olsa sistemsizlik olur ve kesinlikle bir verim alınamaz. Binlerce yıldır insanlık tarihinde verim alınamamış, insanlık bir felaketten diğer bir felakete sürüklenmiştir. Ancak hakka bağlı, adil düzen çerçevesinde kurulmuş sistem insanlığa dünyada mutluluk sağlamış, ahirette de saadet getireceği belirtilmiştir.
Bunun da Peygamberimiz döneminden bu yana sistemlerinde adil düzen uygulayanlar, kendi uyruklarında ki insanlara mutluluk getirmişler, dışarıda kalan insanlar ise bu mutluluğa gıpta ile bakmışlardır.
Osmanlı döneminde değişik vesilelerle ülkemizi ziyarete gelen yabancıların yazdığı kitaplar bizim nasıl mutlu bir toplum olduğumuzu ve bunu sağlayan sistemimizi anlata anlata bitirememektedirler.
Deniyor ki “Biz kanunlarımızı günün ihtiyaçlarına ve şartlarına göre belirliyor, ya kanunu değiştiriyor veya yeni kanunlar çıkartıyoruz.”
Bunu söyleyenler bizim ne dediğimizi anlayamayanlardır.
Elbette günün şartlarına ve ihtiyaçlarına göre kanunlar değiştirilebilir veya yeni kanunlar çıkartılabilir. Ancak bu çıkartılan kanunların, hak eksenli olmalarına yani dişlilerin merkezlerinde onu hakka bağlayan millerinin bulunmaları gerektiğini iyi bilmeleri gerekir.
YORUMLAR