Gençlik, bir milleti geleceğidir ve maalesef biz bugün millet olarak gençliğimize gerekli ilgiyi gösteremiyoruz. Gençliğimiz; “önce kendisine, sonra ana ve babasına, sırasıyla çevresine, milletine ve bütün insanlığa faydalı bir insan olmalıyım” diyebilmelidir ki bütün insanlık huzur ve saadet içinde olsun.
Fikir ve ideal sahibi olamayan bir gençlik, hedefini bulamayan bir serseri kuşun gibidir ve her gittiği yere felaket getirir. Bu gün ona, milli değerlerimizi öğreterek bir ideal aşılayamadığımız gibi onun insanlığı yok edecek davranışlar içerisinde olmasına da ses çıkarmamaktayız.
Öyle olmasaydı, gencin eline bir kişilik göstergesi olarak verilen sigaranın kullanma yaşı, 11’e yani ilköğrenim yaşına iner miydi? Uyuşturucuya başlama yaşı 15’e dayanır mıydı? Bugün ülkemizde her beş liseliden birinin uyuşturucu kullandığını görüyor feryat ediyoruz. Ancak buna önlem alması gereken yetkililer neredeler?
YOK, OLUŞA GİDİYORUZ
Milli değerlerimize bağlı, her yönüyle bütün insanlığa örnek sapasağlam bir millet, geçtiğimiz 100 – 150 yıldır kendi öz değerlerinden uzaklaştı ve yok oluşa sürüklendi?
“Yok, oluş” ifadesini rastgele söylenmiş bir söz kabul etmeyin. Bu netice sosyal, kültürel, siyasal boyutlarda inceleme yapabilen her aklı başında insan tarafından ortaya konmaktadır.
Emniyet Genel Müdürlüğünün yayınlanan yıllık “suç ve suçlular” bültenlerinde suç ve suçluların her yıl büyük bir oranda arttığı açıkça görülmektedir. Uyuşturucu kullanımı son bir yıl içinde % 24, boşanma oranları ise % 340 oranında artmıştır. Anasını, babasını bıçaklayan hatta öldüren, öğretmenine silah çekerek onun yaralanmasına ve ölmesine sebep olan gençlerimiz vardır. Bu gün okul önlerinde “ekmek arası köfte” diyerek satılan uyuşturucular için bir önlem alınmamaktadır. Sözde alınan bütün polisiye tedbirler ise bu derdimize çözüm olmaktan çok uzaktır. Bu yangın gittikçe büyümekte, “ciğer paresi” evlatlarımız uyuşturucunun pençesi altında inim inim inlemektedirler.
Uyuşturucu geçlerimiz arasında büyük bir hızla yayılırken, uyuşturucunun dozajını kaçıranlar komalık olup birer ikişer ölürlerken kendilerinden gençlerine sahip çıkmasını beklediğimiz hükümetimiz neler yapıyor? Niçin uyuşturucu kullanımını önlemek için köklü tedbirler alarak faciayı önlemeye çalışmıyor?
HALKIN GÜNDEMİ NEREDE
Evlatlarımızın kullandığı bu zehir, bütün çabalarına rağmen maalesef halkımızın gündemine de gelmemektedir. Büyük trajlı gazeteler, seyredilme oranı (reytingi) yüksek televizyonlar bu felaketin halkın gündemine girmesini değil halkın boş şeylerle oyalanmasını kendilerine “prensip” yaptıklarından, sadece onunla uğraşmakta ve halkın gündemini boş şeylerle doldurmaktadırlar.
Bu zehire kimler, kurban vermiyorlar ki? Ya tanınmış ve sevilen bir ailenin çocuğu, ya meşhur bir insanın evladı her gün gazete sütunlarında ya da televizyon ekranlarında karşımıza geliyor ve maalesef ölüyor. “Acaba benim çocuğum da uyuşturucu kullanıyor mu?” veya “Benim çocuğum acaba bugün mü, yoksa yarın mı uyuşturucu kullanacak” endişesiyle her gün kahroluyoruz. Bizim bahçemizde yetişen bu zakkum ağacının dikeni bir gün bize de batacak, o zaman ağlamanın ve sızlamanın hiçbir faydası olmayacaktır.
PANZEHİR NEREDE
Bizzat gözlerimle gördüğüm bir olay bu kötü alışkanlıklarla mücadelenin Batının metotlarıyla olmayacağının açık göstergesidir.
1996 yılında gittiğim İsviçre’nin Zürich şehrinin meydanında ki bir parkta toplanan kızlı erkekli uyuşturucu kullanan geçlere, enjektörleri bizzat polis tarafından verilmekte ve aynı enjektörün kullanılarak hiç olmazsa AIDS’in yayılmasının önüne geçilmeye çalışılmaktadır.
Uyuşturucu, içki kullanımı ve sigara gibi kullananlara ve çevresine büyük zararlar veren kötü alışkanlıklarla mücadele maalesef top yekûn bir kampanya olarak ele alınmamaktadır. Zira bu zehirler, ancak köklü bir İslami eğitimle ve terbiye ile ancak önlenebilir.
Çocuklarımızın ve gençlerimizin içki, sigara ve uyuşturucuya karşı tek panzehiri olan bütün gençlerimizi kucaklayacak ve ilköğrenimden başlayarak üniversiteye kadar devam etmesi elzem olan bir din dersi uygulanmalıdır.
Uyuşturucu serbestçe kullanılabildiği halde, ilacın da elinin bağlı olduğu bu ortam bize, Nasreddin Hoca’nın; “Aman, Ya Rabbi. Burası ne biçim köydür. Köyün köpeklerini salıvermiş, taşlarını da bağlamışlar” hikâyesini hatırlatmaktadır.
YORUMLAR