100 senedir “kalkınıyoruz, ilerliyoruz, yükseliyoruz” gibi kelimeleri çokça duymuşsunuzdur. Hiç şüphesiz bu kelimelerin siyasette bir karşılığı bulunmaktadır. Ancak kaplumbağanın yürüyüşü de bir ilerleme, bir küheylanın dörtnala koşması da bir ilerlemedir. Küçük kafalı ve dar görüşlü insanlar ilerlemeyi kaplumbağaya göre yapıyorlarsa bunun bizim için pek kıymeti yoktur. Zira biz bu kadar küçük ilerlemelerle giderken sanayide ve teknolojide ileri gitmiş ülkeler dev adımlarla yürümekte, onlarla bizim aramızda ki mesafe gittikçe açılmaktadır.
Hele kalkınıyoruz diye elde avuçta ne varsa, hatta faizli krediler bularak bunlara betona ve asfalta yatırmak ve bunlarla övünmek kalkınma değil olsa olsa geleceğimizi ipotek altına almaktır. Bu borçları nesillerimiz nasıl ödeyeceklerdir?
Sanayileşiyoruz, kalkınıyoruz, uçağımızı, helikopterimizi biz yapıyoruz diyenlere şöyle bir bakmak ve bunların motorlarını yapıp yapmadığımızı araştırmak lazımdır.
Evet… Sanayileşmenin ilk göstergesi motorumuzu kendimizin üretmemesinden geçer.
1975 yılında başlayan Ağır sanayi hamlesinde ele alınan ilk üretim de “motor üretimi” olmuştur. Önce TÜMOSAN Türk Motor Sanayisi A.Ş adında bir şirket kurulmuş, bu şirket motor üretimi için seferber edilmiştir. Ankara’dan Konya’ya girerken yolun sol tarafı TÜMOSAN’a tahsis edilmiş, TÜMOSAN burada yılda 120.000 adet motor üretimi yapacağı programlamıştır. Hemen yanına da TÜMOSAN Traktör fabrikası yapılmış, üretilen motorların bir kısmı traktörlere monte edilerek piyasa arz edilmiştir.
Bu fabrikanın Genel müdürlüğünü ise arkadaşımız Makine Yüksek Mühendisi Ziyaeddin Toker yürütmüş, İktidara gelen Ecevit hükümeti “Biz motor fabrikasını özelleştireceğiz” diyerek Genel Müdürün görevine son vermiş, sonra belki bir daha yapılması mümkün olmayacak fabrika önce yerli bir şirkete daha sonra da yabancılara satılmıştır. Şimdi artık motor fabrikanın yerinde yeller esmektedir.
Hak ve batıl savaşı Adem (a.s) ile başladı ve kıyamete kadar da devam edecek. Her devirde insan kendini kontrol etmeli ve yerini iyi tespit etmelidir. Hakka tabi olmadıktan (bağlanmadıkça) sonra ha batıllardan birinde olmuşsun ha da hak’ka benzeyen bir batılla kol kola geziyorsun, bunun önemi yoktur.
Atalarımız; “İster isen sulh-u salah, hazır cenge” demişler. Her devrin silahı teknolojik gelişmeye paralel olar gelişmekte ve değişmektedir. Peygamberimiz zamanında ok, yay, kalkan, gürz, mızrak o devrin silahlarındanken, günümüzde silahlar toplar, tanklar, füzeler, uçaklar şekline dönmüşlerdir.
Eğer Suriye, Irak, Afganistan gibi ülkemizin istilaya uğramasını istemiyorsak bütün gücümüzü savunma silah sanayisine vermemiz lazımdır. Amerika’dan uçak alacak sonra da istiklalimizi koruyacağız dersek yanılırız. Kıbrıs Barış harekâtı gibi anlaşmalardan doğan en tabii haklarımızı korumak Türk askeri için Kıbrıs’a çıkarma yapınca, Amerika hemen bize silah ambargosu koydu. F-16 uçaklarımızı lastiklerini vermedi. Akaryakıt ambargosu koydu.
Bu gün yıllardır mücadelesini verdiğimiz PKK ve PYD ile savaşırken güya stratejik ortağımız ABD, 5000 TIR dolusu silahı PYD’ye dolayısıyla PKK’ya verdi.
Erbakan Hocamız, Batının bu ikiyüzlü kahpe halini bildiği için Ağır Sanayi hamlesi içinde savunma sanayimize büyük önem verdi.
Eğer milletimiz Milli görüş hükümetlerine gereği kadar destek olsaydı, biz bugün bir Japonya, bir ABD, bir Çin olabilirdik. Ama ne yazık ki Medya hala milletimizi yanıltıyor ve bizi yokluğa ve yoksulluğu sürükleyecek işbirlikçi insanları desteklemeye devam ediyor.
YORUMLAR