Seçimlerde millete karşı “Ali - Cengiz oyunu” oynamak adet haline geldi. Büyük trajlı gazeteler, reytingi yüksek televizyonlar, bazı anket kuruluşları, gazetelerin köşe yazarları, televizyon ve radyo yorumcuları ve bir kısım partiler bu oyunu oynamayı kendileri için siyaset yapmak zannetmektedirler. Tabii bir dereceye kadar da haklıdırlar. Bu oyun 50 yıldır oynandığı ve her seçim sonucundan sonra iktidara gelen partiler için vatandaşlarımız, “elim kırılsaydı da oy vermeseydim” demesine rağmen ertesi seçimlerde gene aynı oyuna kapılmakta ve kendine hizmet edeceklere değil, işbirlikçi partilere oy vererek kendisinin, çocuklarının ve torunlarının geleceğinin karatılmasını yine kendi eliyle sağlamaktadır.
YİNE HOROZ DÖĞÜŞÜ
Bu oyun şu şekilde oynanmaktadır: “Ey vatandaş bir sağ parti, bir de sol parti vardır. (başkaları sanki önemli değil) Sol’dan korkanlar, -aman sol gelmesin diyenler- sağ partiye oy versin, sağ’dan hoşlanmayanlar -aman sağ bizi satıyor diyenler- sol partiye oy versinler” şeklindedir. Ve bu oyun sadece ülkemizde değil ABD başta olmak üzere iktidarları seçimle belirlenen bütün ülkelerde oynanmaktadır. Aynı senaryo, aynı sahne ve aynı oyunun birçok ülkede oynanıyor olması, sahnede görünen kuklaların arkasında bu oyunu tezgâhlayanların aynı kimseler olduğunu göstermektedir. Görünmeyen gizli oyuncu “Irkçı emperyalizm”dir. Sonuçta hangi parti (sağ veya sol) iktidara gelirse gelsin arka planda olanların dedikleri olmakta ve millet her seferinde perişan hale getirilmektedir.
Küçük bir düşünce ile aslında bu oyun bozulabilir. Bunun için birinci dikkat edilecek husus; “seçilen partinin bir futbol takımı olmadığı”nın şuurunda olmak, ikicisi de “bu oyunun aleti olan partiler (sağ veya sol) iktidara geldiklerinde icraatlarında ne değişecektir” sorusunu sormak ve selim akılla cevap verebilmektir.
İŞBİRLİKCİLİK İKİ KOLDAN YÜRÜYOR
İktidara gelen parti, dış politikalarında ABD’ye bağlı olacaksa, kendi kanunlarını milletin ihtiyacına göre değil “uyum yasaları” adıyla AB’nin (Avrupa birliği) kriterlerine göre çıkaracaksa, ekonomiyi IMF’ye teslim edecek, milleti işsizlik ve açlık içerisinde süründürecekse bunların birbirlerinden farkı olur mu?
Medyanın bir köşesinde “seçimin kaderini belirleyecek parti” başlığında yazılar yazan yazarlar görüyorum. İktidar ve ana muhalefet partilerinin durumları bellidir ve bunlar milletin dertlerini değil dert edinmiş değildirler. Kendilerine verilen rolü oynayarak “horoz dövüşü yapmayı” uygun bulmaktadırlar. Bu yazıların seçim sonuçlarını tahminden çok okuyucuyu yönlendirme olduğunu aşikârdır.
Seçim öncesi yapılan tahminler, seçim sonuçlarına yakınsa bu, tahmini yapanın uzak görüşlülüğünün tescili manasını taşır, ama eğer tahmin tutmazsa, bu tahminleri yapanların okuyucu gözündeki inandırıcılığının yitirilmesi ve itibar kaybı olacaktır.
Yazarlarımız yazılarını kaleme alırken eski tecrübelerini de yazılarına aktaracaklarını zannederdim. Bu yazıda da medya organlarınca da önde gösterilen partiler ele alınmış ve gerçekten “sürpriz yapacak” partinin adı bile anılmamıştı. Bu vesile ile makalenin sahibine ve onun gibi olanlara (bugünlerde sayıları pek fazla) “50 yıldır tekrarlanan bir oyunun bozulması” adına cevap vermeyi bir görev saydım.
TARAFGİRLERİ ŞAŞIRTAN PARTİ
1969 yılından beri Türk siyasetinde, “seçim öncesi tahmini yapanları” büyük ölçüde yanıltan bir siyasi hareket vardır. “Milli görüş” adı da verilen bu siyasi hareket ilk defa Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın 1969 seçimlerinde Konya'dan bağımsız aday olmasıyla başlamıştır. O seçimlerde Sayın Erbakan’ın milletvekili olarak parlamentoya girebileceğini kimse tahmin etmezken,(Sayın Demirel; bir evvelki seçimlerde Millet Partisinden Elmalı hoca Konya’dan senatör adayı olmuş ama kazanamamıştır. Erbakan’da kazanamaz) derken o, 3 milletvekilliği oyu ile meclise girmiş ve bütün tahmincileri yanıltmıştı.
1973’de Milli Görüş’ün partisi "Milli Selamet Partisi" adıyla seçimlere girdi. Tahminciler hiç şans tanımamasına rağmen o 48 milletvekili alarak yine büyük bir sürpriz yapmıştı. Batılı ülkeler ve Batıcılarımızın tahminleri hilafına CHP ile hükümet kurmuş, 1974 de “Kıbrıs barış harekâtı”na vesile olmuş böylece adaya huzur ve saadetin gelmesini sağlamıştı. Yine hiç kimse ummazken 50 yıldır ilk defa “Ağır Sanayi hamlesini” başlatmış, 200 tane fabrikanın kuruluşunu gerçekleştirmişti.
Sayın Ecevit, MSP ile kurduğu hükümeti bozarken yaptığı açıklamada "MSP'nin 8 Bakanı bizim 18 Bakanımızdan baskın çıkmıştır" diyerek yanılgısının itirafını, o günkü gazeteler manşetlerine taşımış, “Milli Görüş’ün” bu başarısını da kimse tahmin edememişti.
l977 erken seçimlerinde MSP’nin milletvekili sayısı her ne kadar 48 den 24'e düşmüşse de “seçimlerde alınan oy hesabına” göre hükümete giren MSP yine 8 bakanlık almış, bu başarıyı da yine kimse tahmin edememişti.
1995 yılında yapılan seçimlerde Refah Partisinin büyük oranda (% 21.38) rey aldığını ve 158 milletvekili çıkardığı gören bazı partili yetkililer şaşırmışlar ve; "Seçimler yaz aylarına geldi. Bizim seçmenlerimiz tatile gittiler, Refah'ın seçmeni sandık başlarına” diyerek yanılgılarını dile getirmişlerdi. O günlerde Hürriyet gazetesinin bir manşeti şöyleydi. "Refah'ın önlenemeyen yükselişi" Bu da bir yanılgının itirafı değil miydi?
TAHMİN DEĞİL, YÖNLENDİRME
28.Şubatcılar, ülkemizi bir baskı ortamına sokulunca ve Doğru yol partisinden 50 milletvekili istifa ettirilerek Refah-Yol hükümetinin meclis dayanağı kalmayınca, Sayın Çiller Başbakanlığında Yol-Refah yeni hükümet kurulamamıştı. O günden bu güne tam 11 yıldır millet her gün dojazı gittikçe artan çeşitli buhranlar içerisine sokulmuş bulunmaktadır.
Gazetelerin köşe yazarları her seçimlere girerken değpişik siyasi yazılar yazarlar. Söz konusu makalelerde bütün partilerden bahsettikleri halde Milli Görüş’ün partisi "Saadet Partisi"nin adını bile anmazlar. Her seçimde “sürpriz yapmayı, kendi karakteri haline getiren” bu parti, hiç tahmin edilmediği halde yine bir büyük sürpriz yaparsa (ki yapacak) o zaman yüzleriniz biraz olsun kızaracak mı? Bu durumda seçim öncesi yaptığınız tahmininizden (yönlendirmenizden) dolayı halkımızdan özür dileyecek misiniz?
YORUMLAR