Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Basın ve Halkla ilişkiler Müşavirliği, benim yazdığım “Silahsız yok ediliyoruz” başlıklı yazımın, 27.06.2105 tarihinde e-mail adresime gönderdiği bir yazıları ile “yanlış olduğunu” ifade etmişler.
Önce bu konuda, hassas olması gereken ilgili Genel Müdürlüğün değil de daha çok Bakanın ve Bakanlığın protokol işleriyle ilgili Müşavirliğin yazıma cevap vermesi beni hayrete düşürmüştür. Çünkü bu konunun bir teknik tarafı vardır, bir tıbbi boyutu, bir ticari boyutu ve bir de siyasi boyutu bulunmaktadır. Bu müşavirlik ise görevi ve konumu itibariyle bu konulardan tamamen uzaktır. Konuyu sadece yazım üzerinden ele almışlar, tohum ithal ve ihracatıyla bir iki rakam vermişler ve kendi açıları ile yalanlama yoluna gitmişlerdir.
İkincisi, benim yazım söz konusu kanunun uygulanmasını tenkitten önce bu kanunu çıkartan siyasi erkin, yanlış yaptığını belirterek, kanunun uygulaması sonuncunda bu millet yediği gıdaların özelliklerini taşıyarak ve kendisinin de kısırlaşacağını ifade etmiş ve bu kanununu mutlaka iptal edilmesi gerektiğini vurgulamıştım.
Nitekim yazarı olduğum, 8.Kasım.2014 tarihli Konya Merhaba Gazetesi “Kısırlaşıyoruz” manşetiyle 1. sayfadan verdiği resimli haberde, “Kısırlık oranımız % 15’ çıktı” diyerek kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışmaktaydı. Ayrıca GDO’lu tohumlarla üretilen gıdalarla beslenenlerin kansere yakalanma riskini artırdığını bu sebeple ülkemizde kanser oranının gittikçe yükselme olduğu bunun delilidir, demiştim.
GIDA OTORİTELERİ NE SÖYLÜYOR
Nitekim Dünya'nın en ünlü üniversitesi olan Harvard Üniversitesi Genetik Bölümü Başkanı olan ve 9. Danone Uluslararası Beslenme Ödülü'nü kazanması nedeniyle Sabri Ülker Gıda Araştırmaları Vakfı'nın (SÜGAV) beslenme zirvesine katılmak için Türkiye'ye gelen Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil bu konularda şu önemli uyarıları yapmıştır.
Hotamışlıgil, "Günümüzde beslenme konusu, en fazla bilgi kirliliğinin olduğu alandır" dedikten sonra “şu 4 hastalık savaştan bile beterdir ve insanlığı yok etmektedir” açıklamasını yapmış ve “bu hastalıkların Kalp, kanser, diyabet, obezite ve solunum hastalıkları olduğunu” söylemiştir.
“İnsanların beslenmelerinde kullandığı, 45 günlük tavuklarla, arı'sız ballarla, fruktoz ve Mısır şurubuyla, Marshall Yardımı(!)yla, süt tozuyla, beyaz unla, beyaz şeker ve tek mineralli Tuzla, bitkisel yağ(!)larla, hibrit, dölsüz tohumlarla, asitli içeceklerle, sanayiye kurban edilmiş gıdalarla, bozulmuş toprağın ürünleriyle, bulutların ve toprağın kimyasallara öldürülmesiyle, atom ve kimyasal savaşlarla dünyanın en az yarısının canına kastedildiğini bilmeyen var mı...” demiştir.
Gönül isterdi ki Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, elindeki yüzlerce Ziraat Mühendisi, Gıda Mühendisi ve binlerce teknik personeliyle, bütün Türkiye’yi bir ağ gibi saran teşkilatıyla, 150’yi bulan Üniversitelerimizle, bunların Ziraat Fakülteleriyle, buralarda yüksek maaşlarla çalıştırdığımız Profesörler, Doçentler, Doktor ve Mühendislerle GDO’lu tohumlarla üretilen hububat, bakliyat ve sebzelerin, ziraatçı gözüyle ve tıbben araştırmalarını yapsınlar, günü birlik kararlarla milletimizin başına dertler açan siyasilerimizi de yönlendirsinler. Fakat, heyhat…
BAKANLIK YAZISINI İRDELEYELİM
İlgili Bakanlık yazısında; “köşe yazınızda gerçek olmayan yorum ve bilgilere yer verilmiştir. Kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi için Bakanlığımızca aşağıdaki bilgi notunun tarafınıza iletilmesi ihtiyaç olmuştur” denilmektedir.
“Köşe yazınızda “2006 yılında çıkartılan 5553 sayılı yasayla, ülkemizde tohumculuk üretimi yasaklanmış, üretim yapanlara ağır cezalar getirilmişti. Böylece ülkemiz yiyeceği bütün hububat, bakliyat ve sebzelerde artık ithal tohum kullanmaya mecbur olduk.”şeklinde kamuoyunu yanıltıcı, maksadını aşan yorumlar yapılmıştır” denmektedir.
Yazımda kanun numarasını belirtmiş bu kanunun 2006 yılında çıkarıldığını yazmışım. Lütfen okuyucularım, internetten “5553 sayılı tohumculuk kanunu”nu arasınlar ve incelesinler. Göreceklerdir ki bu kanun belirttim tarih ve sayıda yürürlüğü girmiştir.
Aynı kanunun 12 maddesinin a, b, c, d ve f fıkraları; “Eğer şu sayacağımız şeyleri yapmazsınız, diyerek başlamakta ve sonra verilecek cezaları açıklamaktadır.
“Satanlar, dağıtanlar, satışa ve dağıtıma arz edenler veya şahsî ihtiyacından fazlasını ticarete konu olacak kadar elinde bulunduranlara on bin Yeni Türk Lirası idarî para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde beş yıl süreyle faaliyetten men edilir. Bu tohumluklara Bakanlık tarafından el konulur ve bu tohumlukların müsaderesine sulh ceza mahkemesince karar verilir. Müsadere edilen tohumlukların imha edilmesine karar verildiği takdirde, imha işlemi masrafları bu fiilleri işleyenlere ait olmak üzere, Bakanlık tarafından gerçekleştirilir.
Bakanlıktan yetki almadan tohumluk yetiştiren, işleyen, satışa hazırlayan, dağıtan veya satan kişi veya kuruluşlara, on bin yeni Türk Lirası idarî para cezası verilir. Fiilin tekrarı halinde para cezası iki kat olarak uygulanır. Bu tohumluklara Bakanlık tarafından el konulur ve bu tohumlukların müsaderesine sulh ceza mahkemesince karar verilir. Müsadere edilen tohumlukların imha edilmesine karar verildiği takdirde, imha işlemi masrafları bu fiilleri işleyenlere ait olmak üzere, Bakanlık tarafından gerçekleştirilir.”
Buyurun bakalım, cezaları…
Görülüyor ki bu kanuna dayalı olarak çıkartılan genelgeyle de çiftçilerimize önüne kaldıramayacağı ağır yükler getirilmiş, bu şartları yerine getirmeyen veya getiremeyenlerin tohumlarının tescil edilmeyeceği ve sertifika verilmeyeceği bildirilmiştir. Bu şartları yerine getirebilenler, ancak çok uluslu tohum şirketler olmakta ve sertifikayı onlar almakta ve dolayısıyla tohumculuk piyasasına da onlar hâkim olmaktadırlar.
(Bakanlık bilgilendirme yazısına cevaplarım devam edecektir)