Yaşayan her kes mutluluğu yakalamak ve hayatını mutlu olarak geçirmek için çabalar durur. Bu uğurda zaman harcar, para harcar, bazı sevdiği kimseleri incitir, bazı sevmediği kimselere yaklaşmaya çalışır. Ama mutlu olabilmek için önce “mutluluk nedir ve nasıl mutlu olunur?” sorusunun cevabını iyi bilmek gerekir. Sonra da o hedefe gidecek doğru yolu girmek ve o yolda mesafe almak gerekir.
Eskiler; “Saadet (mutluluk) dediğin bir anlık olaydır. Yaşanır ve geçer” Mutluluğun sürekli olmasına “selamet” adını vermişlerdir. Bir de dünya ve ahiret mutluluğu kavramı vardır ki buna “dareynde veya iki dünya selameti” demişlerdir.
Bir ölçü olarak “dünyada saadeti yakalayan insan, umulur ki ahirette de saadeti de yakalar” Çünkü insanın saadeti sağlanması, ancak onun maddi ve manevi yönünün tahkim edilmesiyle (bu yönlerini boş bırakmaması) ilgilidir.
He r ne kadar mutluluğumuzu bozacak, bizim dışımızda cereyan eden birçok olay yaşanıyor olsa da, mutluluğu yakalamayı amaçlayan bir insan, menfi olaylara bigâne kalmaz ve bu ters olayları çözmek ve gidermek için bütün “gücüyle çalışır.” Ama buna rağmen olayları çözülemiyorsa, bilir ki bu bir “takdiri ilahidir.” Bu insan, “ben bana düşen çalışmaları yapıyorum” ve bu acı olaylar ortadan kalkmıyorsa, bu hak eden insanlara Allah’ın bir cezasıdır veya Allah’ın bir imtihanı der ve mutlu olmanın yollarını arar.
Mutluluk, geleceğinden emin olan insanların duydukları bir hazdır. Bulunduğu andan endişeli, geleceğinden korkan insanların mutlu olması mümkün değildir. Hep huzursuzdur ve kaygı içindedirler.
İNSANIN SAADETİ
Mutluluk kelimesi anlatmak istediğimiz duyguyu tam anlatamıyor halbuki saadet, bir insanın maddi ve manevi yönlerinin tatmin edilmiş olma halidir. Çok para kazanmak, çok para harcayarak lüzumlu lüzumsuz bir sürü eşyalar almak insanı mutlu etmeye yetmez. Bunlar görüleceği gibi hep maddi sahalarda insanı tatmin edecek vasıtalardır.
Belki bu durum, yoksul insanların bu adama imrenmeleri ve onun elindekilere sahip olabilmek için yapacakları gayr-i meşru hareketlerden dolayı, varlık sahibi insanların tedirginlik duyacakları bir durum da olabilir.
İşte bugün dünyamızda yaşanan ve adına kapitalizm ve komünizm denen ekonomik düzensizlikler bu sebeple doğmuşlardır. Sadece kendini ve çıkarlarını düşünen, “ben yiyeyim de başkaları ne olursa olsun” diyenlerin hayatı ile “o yiyecek de ben duracak mıyım? Onun elindekinde benim de hakkım var” diyerek onun malına göz dikenlerin ortaya koydukları hayat biçimleridir. Bu toplumlarda yaşanlar, hep huzursuzdur, hep endişelidir ve korku içindedirler. Elbette huzurları da olmayacaktır.
Sadece bizim inançlarımızda bulunan başka hiçbir sistemde görünmeyen “ekonomi de bereket ve insanda kanaat (olanla yetinmek)…” esası ve duygusu, bir türlü doymayan hırslı insanları mutlu kılmak için yeterli olacaktır.
NİKÂHSIZ MUTLU OLUNMAZ
Mutluluk için bir önemli husus, belki de ilk başta geleni, insanın kendine uygun bir eşe sahip olmasıdır. “Nikâh bağıyla” birbirlerine bağlı, (sorumluluklarını bilen) birbirlerine saygı
ve sevgi gösteren, dert ve sevinçlerini paylaşan, ruhen birbiri ile bütünleşmiş iki ayrı cinsin hayatı, insanın mutluluğunu tamamlayan en önemli öğelerden birisidir.
Hani gençlerin ağzında bir söz vardır. “Bekârlık sultanlıktır” diye… Kesinlikle bu tanım yanlıştır veya en azından bu sözü söyleyenlere, “Bekârlık sultanlık ise eğer evlilik imparatorluktur” denilebilir. Bu gençler, belki yasak yollardan cinsel ihtiyaçlarını giderebilirler ama bu insanın mutlu olmasını sağlamaz.
Nikâhla birbirine helal olmuş iki insanın, birbirlerine yaklaşmaları, evliliklerinin meyvesi evlatlara sahip olma arzuları, onları mutluluğun zirvesine taşır. Bu insanların beden ve onların ruhları “Allahın emrini yerine getirmiş olmaktan dolayı” gerçek tatmine kavuşur. İşte mutluluğu hissetmenin yolu buradan başlar.
ÂDEM (A.S) VE HAVVA VALİDEMİZ
Dünyamız ile ahret hayatı ve “cennet” arasında bir karşılaştırma yaparsanız, dünya hayatının ne kadar kısa, ne kadar mihnetlerle, çilelerle dolu olduğu, Cennet’in ise “gözlerin görmediği, akılların almadığı ve sınırsız ve sonsuz olduğu nimetler” olduğu görülecektir. Ne zaman, nerede, canın ne istemişse o anında ayağında olacak şekilde yaratılan cennet, şu dünya aklıyla algılayama cağımız kadar güzel bir yerdir.
Bu tariflere göre eğer bir insan cennette mutlu olmazsa başka nerede mutlu olabilir?
“Yarattığı bütün işlerde kemal sahibi olan Allah (c.c), ilk atamız Âdem’e (a.s) cennette her şeyi verdiği halde onun mutluluğunun tamamlanması için ona bir de eş olarak Havva validemizi yaratmış ve onların cennete mutluluklarını sağlamıştır.
Mutluluğun sağlanması için daha başka ne söylenebilir ki?
Bir insanın anlaşabildiği, gözünün nuru, evinin sultanı, nikâhla (Allah’ın manevi bağı) bağlandığı eşi, çocuklarının annesi, şu dünyada her şeye değer, değil midir? Yeter ki eşler birbirlerini anlayışla ve sevgiyle karşılasınlar, bazı hataları affetsinler.
YORUMLAR