Her hangi bir işte alınan kararın isabet şansının yüksekliği, o şeye verilen kararın akılla verilmiş olmasına bağlıdır. Hislerle verilen kararlarda yanılma payı yüksek, akılla verilen kararlarda yanılma payı azdır.
Akıl, insana imandan sonra verilen en güzel nimettir ve temyiz (ayırma) kabiliyeti”dir. Doğruyu yanlıştan, iyi ve güzeli kötü ve çirkinden, faydalıyı zararlıdan, adaleti zulümden ayırt etmemizi sağlar. Bir insan doğruyu, iyiyi, yararlıyı ve adaleti değil de bunların aykırılarını tercih ediyor ve aykırılıklarla düşüp kalkıyorsa bu insanın ya aklı yoktur ya da imanı. Nitekim“Aklı olmayanın, dini de yoktur” buyrulmuştur.
AKIL SEÇİLİYOR
Âdem (a.s) henüz cennetteyken Cebrail (a.s) yanına gelerek; “Ey Âdem. Ben sana üç şey getirdim. Birini seç al” dedi. Âdem (a.s); “Ey Cebrail, nedir onlar” diye sordu. Cebrail; “Akıl, hayâ (utanma duygusu) ve din’dir” dedi. Âdem (a.s) “Aklı seçtim.” dedi. Cebrail (a.s) hayâ ile dine; “Âdem, aklı size tercih ederek seçti. Siz dönüp gidiniz.” dedi. Onlar; “Biz, her nerede olursa olsun akıl ile birlikte bulunmakla emrolunduk” dediler. Aklın yanından ayrılmadılar. (Peygamberler tarihi, M. Asım Köksal s:38)
Akıl, bu kadar önemli olmasına rağmen kendi başına yeterli de değildir. “Karanlık bir gecede veya ormanda yolunu kaybeden bir adama, yönünü bulmada bir pusula gibi yardımcıdır” Bir insanın bu karanlık ormandan, aklını kullanarak kurtulması mümkün değildir. Aklı ile yönünü tayin ettiğini kabul etsek bile gittiği istikamette yırtıcı hayvanların veya yolun bir uçurumun var olması halinde ne olacaktır?
“İçerisinde yaşadığımız ve sayısız maddi ve manevi tehlikelerle dolu olduğu şu dünyamızda, bir gün Rabbimize kavuşacağız. Dünya hayatında yaptıklarımızdan ve yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızdan hesaba çekileceğiz. Bizleri dünya hayatının her türlü tehlikelerinden kurtararak, hesabımızı düzgün vermemizi sağlayacak akıl ile birlikte bir haritaya ve bir rehbere ihtiyaç vardır. O harita Kur’an-ı Kerim, o rehber son peygamber Hazreti Muhammed Mustafa (a.s) dır”
EVLENMEDE AKIL
Hayatın en önemli dönüm noktalarından biri olan evlilik için verilecek kararda hisleri karıştırmadan akılla verebilmeyi milletimiz başarmıştır.
Adına “görücü” denilen ve damat adayını yakından tanıyan birkaç hanım (annesi, teyzesi, halası gibi) evlenme çağına gelen oğullarına uygun gelin adayı aramaya başlarlar. Hanımlar arasında, gelin adaylarını görmek ve sormak şeklinde tespitler yaparlar. Daha sonra da tespit ettikleri gelin adaylarının evlerini ziyaret etmeye başlarlar. Ziyaretlerinde kendilerinin tanrı misafiri olduklarını söylerler. Her ne kadar birkaç hanımın, gelinlik kızı bulunan bir evi ziyaret etmeleri onların “görücü oldukları”nın ipuçlarını verse de, gelin adayının kendi oğulları için uygun olmayacağı da göz önünde bulundurularak kız tarafının ümide kapılması ve üzülmesini istemezler.
Ziyarette evin hanımı ve gelinlik kızla konuşmalar yapılır. Kızın öğrenimi, özellikleri, kabiliyeti, fikri yapısı, yaşayış biçimi değişik sorularla anlamaya çalışılır. Görücü hanımlar kendilerinin kimlerden olduklarını da ifade ederler. Bu ilk ziyarette bir talip olma hususu söz konusu değildir.
GÖRÜCÜ HASSASİYETİ
Bu ziyaretler esnasında ziyaret edenler ile ziyaret edilenler hep hanım oldukları ve kız ile oğlan (damat adayı) ilk etapta karşı karşıya getirilmediğinden, evlenecek gençler üzerinde her hangi bir his uyanması yoktur. Söz konusu hanımlar kız evine talip olmak için gelmeseler de kız tarafı bundan rahatsızlık duymayacak, beğenilmemişlik duygusuna kapılmayacaktır. Zira her an başka görücü hanım gurubu kendisini ziyarete gelebilecektir.
Görücü hanımlar, ziyaret ettikleri gelin adayını oğulları için uygun bulmuşlarsa, birkaç gün sonra ve bu kez haberli olarak gelirler. Kız evi de gelecek olanlar için hazırlıklıdır. Artık ziyaretin adı bellidir ve “gelin aydına talip olunacak” tır.
Damat adayı ve ev halkına ait gerekli bütün bilgiler bu ziyarette kız evine verilir ve kız, “Allah’ın emri ve Peygamberin kavli (uygulaması) ile…” istenir.
Sıra, damat adayı ile gelin adayının birbirlerine tanıştırılması ile bu evlenmede her hangi bir pürüz olup olmadığının araştırılmasına gelmiştir. Damat ile gelin adayının birbirlerini görmeleri, tanımaları ve uygun bulmaları halinde, her iki taraf da evlenmenin uygun olduğunu belirlemiş olurlar. Ancak, kızın annesi son sözü aile reisi olan babanın söylemesini ister ve “Nasipse olur” şeklinde ifade eder. Bu iş daha üst seviyede konuşulması ve karar verilmesi için sıra “Erkek dünürlüğü”ne gelmiştir.
Çok renkli diyaloglarla geçen bu evlenme metodunda evlenmek için verilen karar tamamen aklı öne çıkartarak yapılmakta, aile fertlerinin evlendirme çalışmalarında üzerlerine düşeni yapmaları, her birine evlatlarını evlendirmenin hazzını yaşatmakta ve bu da aile içinde fertlerin birbirlerine olan bağlarını kuvvetlendirmektedir.
Erkek dünürlüğü, damat adayının babası, amcası, dayısı gibi yakınlarıdır ve kız evinden de gelin adayının aynı derecede yakını erkekler bir araya gelerek “Kıza talip olduklarını” bir kere daha belirtirler. Kız dedesi veya babası “Allah hayırlı etsin” sözleriyle kızını verdiğini bildirir. Buna “söz kesimi,” kız evinin hazırlamış olduğu pasta ve meşrubatlarla yaptığı ikrama da “Şerbet içimi” denir.
DÜNÜRBAŞI
Bu türlü iş ve işlemlerin aksamadan yürüyebilmesi için her iki tarafın güvenip inandığı, özü sözü doğru, sır saklamasını bilen, eşler evlendikten sonra bile aralarında çıkması muhtemel ihtilafların çözümünde iki tarafa da yardımcı olabilecek bir şahıs belirlerler ki bu şahsa “Dünürbaşı” denir. Dünürbaşı, “Söz kesimi” yani erkekler ziyaretinde de hazır bulunarak tarafların anlaşabilmesini, taraflar arasında maddi ve manevi pürüzler olursa onların giderilmesini sağlar.
YORUMLAR