Ankara’dan Burdur’a hareket eden otobüsüm 5,5 saat sonra Burdur’a geldi. Oto gar’a girince iki vefalı dostumun beni karşılamak için orada beklediklerini gördüm. Bunlardan biri beni Ankara’dan Burdur’a davet eden, programları yapan ve bu programları yakından takip ederek onların yapılmasını sağlayan Hasan Hüseyin Ertaştı. Diğeri de 10 – 15 yıl kadar önce Burdur’da bazı siyasi çalışmalar yaparken tanıştığım, evinde misafir olarak kaldığım ve rahmetlik Erbakan Hocamızın tabiriyle; “Tekeden süt sağabilen bir kardeşimiz” Ali İhsan Acar kardeşimizdi.
Gençler bilmeyebilir. Teke, keçinin erkeğidir ve aslında ondan süt sağmak mümkün değildir. Ama “inançla, azimle ve sabırla hareket edenler tekeden de süt sağabilirler.”
Ali İhsan kardeşimiz arabasıyla bizi aldı doğruca Bucak’a hareket ettik. Zira orada üç ayrı program yapacağız. İlk program Bucak Milli Görüşlü hanımlarına… Bucak SP ilçe Başkanı Osman Kızıltan bizi karşıladı. Partinin genişçe salonu hanımlarla dolmuş. Hanımların en büyük dezavantajı her birinin yanında bebekleri ve çocukları olması… Evlatları onların konuyu can kulağı ile dinlemelerine mani oluyor.
Hanımlar programı 1 – 1,5 saat kadar devam etti. Hemen arkasından AGD’li gençlerle bir araya geldik. Onlarla da yine 1 – 1,5 saat birlikte olduk. Benim 45 senemi rahmetlik Erbakan Hoca ve gençlerle birlikte geçirdiğimi bilirseniz onlarla nasıl içi içe bir program yaptığımı tahmin edebilirsiniz. Sohbetler, ilahiler, marşlar, teşkilat çalışmalarının önemi ve nasıl yapılması gerektiği görüştüğümüz konulardan bazılarıdır.
Akşam namazından sonra Bucak Saadet Partili mücahitlerle birlikteyiz. Onlarla konuşurken, “Bizim bu dönemde yeni bir strateji hazırlamamız lazım. Zira özellikle AKP’li olan yakınlarımıza bir şey anlatamıyoruz. Sana karşı pencerelerini kapatıyor ve senden gelebilecek hiçbir şeyi almak istemiyor. Bu söyledikleriniz yüzde yüz doğru da olsa artık kabul ettiremiyorsunuz. Kendi partisini savunmak adına ne kadar yanlış varsa hepsine sahip çıkıyorlar. O halde onun partisine dokunmadan onlarla görüşmenin bir yolunu bulmalı ve onlara hayattaki ölçüleri anlatmalıyız.
İSTİKAMETTE OLMAK
Burdur ve Bucakta genellikle işlediğim konuların başında “İstikamet – sırat-ı müsteğiym” konuları gelmekteydi.
Âlimlerimiz de tembih ve tavsiyelerinin sonunda; “Aman evladım… İster Cumhurbaşkanı ister kapıcı ol sakın istikametten ayrılma” derler.
Günde beş vakit kıldığımız namazımızda okuduğumuz Fatiha suresinde; “…İhdinassiratel müstegiym… - Rabbimiz bizi sırat-ı müstegiyme (senin doğru yoluna) ilet” diye dua ediyoruz. Namaz kılan, oruç tutan, zekât veren, hac ve umreye giden Müslümanlar olarak bizler, sıratı müstegiymde değil miyiz de günde en az kırk defa bu duayı ediyoruz. İbadetlerini düzenli yapan bir Müslüman’ın duası; “Ya Rabbi bizi sırat-ı müstegiyden ayırma” olması gerekmez miydi?
Demek ki ibadetlerimiz sırat-ı müstegiymde olmak değildir. Bu ibadetler bizim sırat-ı müstegiyme girmemize vesile olabileceklerdir. O zaman sırat-ı müstegiy nedir ve biz ona nasıl girebiliriz?
Kur’an-ı Kerimin Fatiha suresinin sonunda Rabbimiz bize üç yol tarif etmektedir. Bunlar; 1. Sırat-ı müstegiym 2. Magdup (azgınların) ve 3. Dallin (sapkınların) yolu. Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar baki olduğuna göre kıyamete kadar Müslümanların karşısına bu üç yol hep çıkacak ve Müslümanlar dualarında ısrarla kendilerinin sırat-ı müstegiyme iletilmesini isteyecek ve diğer iki yoldan da Allah’a sığınacaklardır.
Fatiha da karşımıza çıkan bu üç yol dünyada nasıl olabilirler?
Deniz kenarında bir limana indiniz. Karşınızda üç gemi durmaktadır. Siz de dünya ve ahiret saadeti arıyorsunuz. Bu üç gemi de mutluluğun kendilerinde olduklarını iddia ediyorlar ve sizin kendi gemilerine binmenizi istiyorlar.
Geminin birinin üzerinde “Bu gemi Medine’ye gider” diye yazıyor. Çünkü adil düzenin ilk kurulduğu sembol şehir Medine’dir. Hoparlörlerinden Kur’an-ı kerim sesleri geliyor. Gemide sarıklı şalvarlı adamlar, başörtülü ve başı açık hanımlar görünüyor.
Bir başka gemiden Rus müziği duyuluyor ve geminin üzerinde “Bu gemi Moskova’ya gider” diye yazıyor. Moskova, Karl Marks’ın, Lenin ve Troçki’nin koyduğu Kominizm’in sembol şehri. Geminin içinde bir takımadamlar ve hanımlar var. Hatta bunlarda az bir kısmı namaz da kılıyorlar. Hoparlörlerden “Mutluluk arıyorsan bize gel” diyorlar.
Bir üçüncü gemi daha var. Bu gemi hem büyük ve hem de çok lüks. İçinde sakallı, şalvarlı adamlar, başı örtülü ve başı açık hanımlar geziyor. Geminin hoparlörlerinden Kur’an-ı Kerim okunuyor. Acaba bu gemi nereye gidiyor diye araştırıyoruz. Ancak geninin nereye gittiği yazan bir yazıya rastlamıyoruz. Kuran-ı Kerimin okunması bitiyor. Gemiden bir anons yükseliyor. “Mutluluk Washington’dadır. Mutluluk Brüksel’dedir” diye... Sonra tekrar Kur’an-ı Kerim okunmaya devam ediliyor.
Washington ve Brüksel faizci, sömürücü ve ahlaksız bir Kapitalist sistemin kurulup uygulandığı birer sembol şehirlerdir. Bu faizci sitemin kurucuları da Keynils, Adam Schmit, Durkaym, Froud, Darvin gibi Yahudilerdir.
Biz de dünya ve ahirette saadeti arayan bir insanız, hangi gemiye bineriz? Eğer Moskova veya isimsiz gemiye binersek istediğin kadar namaz kılıp, oruç tutalım. Bu gemiler bizi kendi rotasında götürecek ve Ya Moskova’ya ya da Washington veya Brüksel’e indireceklerdir. “Bu gemi çok büyük ve lükstür. Gemide de diğer gemilerden fazla insan var” gibi indî değerlendirmeler bizi dünya ve ahiret saadetine ulaştıramayacaktır.
Unutmayalım ki, Allah’ın narı da hak, nuru da haktır.
YORUMLAR