Her hangi bir fikir veya hareket, önceleri sadece sözde kalırken aynı fikir ve hareket siyasi platforma geçince canlanır, hayat bulur. Onun bağlıları artık bu fikir ve hareketi yasalara geçirilerek bir hayat biçimine döneceğinden umutludurlar ve uğurda çalışırlar.
Fikir ve hareket diyorum, çünkü her siyasi var oluşumun mutlaka bir fikri yönünün bulunması gerekir. Böylece o fikri benimseyen insanların idealistleri (o fikir için her sahada fedakârlık yapacak insanlar) oluşur ve bu idealist kadro o fikri taşıyarak halka mal ederler. Bir fikrin halka mal olması ise o fikrin iktidar olması ve yaşanır hale gelmesi demektir.
Fikirsiz hareket de olur mu hiç, diye bir soru akla gelebilir. Fikirsiz bir hareket idareci kadro etrafında nasıl toplanır? Bunlar bu hareketi nasıl yayabilir ve nasıl iktidara taşıyabilir?
Çünkü fikir, inançtan kaynaklanır. Kim neye inanıyorsa onun fikirlerini taşır. Doğru inancın fikirleri de doğru, uygulamaları da doğrudur. Bunun tersi de doğrudur. Yanlış inancın fikirleri de yanlış, uygulamaları da yanlış olduğundan halka refah ve mutluluk getiremezler.
İslam bir inançtır ve ona inananlar, onun idealist kadrolarını oluştururlar. Bu kadrolar bu inancı halka yaymaya ve o inancın yaşanır hale gelmesini sağlamaya çalışırlar. O fikri siyasi sahaya taşırlar ve fikrin iktidar olmasını isterler.
Komünizm ve Kapitalizm, yanlış da olsa (denenen yıllarda ve yerlerde sadece kan ve gözyaşı getirmişlerdir) bir inançtırlar ve onun kadroları, bu yanlış ekonomik inancın yaşanması için çalışırlar.
IRKÇILIĞIN HAYAT SİSTEMİ NEDİR
Ama bir düşünün bakalım. Irkçılık diye bir inanç olur mu? Bu ırkçılık inancı halka yayılabilir mi? Bunun kadroları bu ırkçılık inancının iktidara getirebilirler mi? İktidara gelse bile bunların ekonomik, ahlaki, ilmi, hukuki, siyasi umdeleri nelerdir? İktidarda hangi şartlarda, halka hangi mutluluğu vaat edebilirler?
Bu sorularımın cevaplarını, en yakınınızda gördüğünüz ırkçılık yapan birine sorun. Bakalım ne cevap alacaksınız? Vereceği cevap gayet basittir.
Bunlar fikriyatlarını tarif ederlerken biraz İslam’dan, biraz Kapitalizmden, biraz milliyetçilikten ve birazda kendi ırkının yüksekliğinden bahsederek, size güya mutluluk getirecek karma bir doktrin sunacaklardır. Böylece ekonomik yapısıyla, hukuki yapısıyla, ahlaki yapısıyla ve ilmi yapısıyla ırkçılığa ait bir komple sistem tarifi yapamayacaklardır.
İslam her şeyi (ekonomisi, hukuku, siyaseti, ahlakı, ilmi…) ile bir bütündür. Onun bir parçası değil ancak bütünü insana ve topluma saadet getirebilir.
Sistemi bir insan vücuduna benzetirsek, göz kendi yerinde kıymetlidir. Onu oradan söker başka tarafa taşırsanız onun artık çalışmadığını görürsünüz. El böyle, ayak böyle, kulak böyle, dil böyledir. Siz, ahlaki sistemi İslam’dan, ekonomik sistemi Kapitalizmden, ilmi sistemi ateşperestlerden, siyasi sistemi demokrasiden, askeri sistemi Hinduzimden alırsanız bu karma sistem olur ve bu ise size asla saadet (mutluluk) getirmez.
Bu gerçekler ortada iken ülkemizde, “Irkçılık hareketleri” nasıl oluyor da prim topluyor, birçok insan sanki kendilerine saadet getireceklermiş gibi bunların peşine takılıyor? Anlamak mümkün değildir.
7.Haziran.2015 seçimleri bu açıdan incelendiği zaman da fevkalade hayret edilecek neticeler ortaya koymaktadır. Irkçılık hareketlerinin siyasi ortamda boy gösterebilmelerinin izahı, mevcut iktidarın, yanlış ve hatalı icraatlarından kaçanların bunların etrafında toplanmaları ve/veya arka planda bazı güçlerin kendi isteklerine erişebilmeleri için bunları kullanmaları manası olarak karşımıza çıkmaktadır.
IRKLAR NİÇİN VARDIR
Yeryüzünde kafatasının şekline, tenin rengine, dilin faklılığına göre yaratılmış birçok kabile ve millet bulunmaktadır. Bunların yaratılış hikmeti nedir? Bunlar, kendi ellerinde olmadan bir kısmı beyaz, bir kısmı siyah, bir kısmı kırmızı tenli yaratılmışlarsa, bu farklılık bir övünme vasıtası olabilir mi? Bu sorulara yaratıcımız, bakın nasıl cevap veriyor.
“Ey insanlar… Gerçekten biz sizi bir erkekten bir dişiden yarattık. Sizi birbirinizle tanışasınız diye kabilelere ve milletlere ayırdık. Şüphesiz sizin Allah yanında en şerefliniz (üstününüz) takvaca (Allah’tan korkmada ve ona itaatte) en üstün olanınızdır. Hakikat, Allah her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.” Hucurat; 13
Rum suresi 32. Ayette ise; “Dillerinizin ve renklerinizin birbirine uymaması da onun ayetlerindendir (yaratmasındandır). Hakikat bunlarda bilenler için ibretler vardır”
Eğer insanlar, tornadan çıkmış parçalar gibi aynı renk, aynı dil, aynı kafa şekline sahip olsalardı, kimse kimseden ayırt edilemeyecekti. Böylece kim daha faziletli, kim daha fedakâr, kim daha çalışkan, kim daha tutumlu, kim daha güzel ahlaklı, kim insanlığın mutluluğu için çalışmış, kim mutluluğa kast etmiş bunlar tarif edilemeyecekti.
Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (s.a.v) yanında Mekke’den Mus’ab bin Ümeyr, Medine’den Eba Eyyup El Ensari, Habeşiştan’dan (Etopya) Bilal Habeşi, Farsdan (İran) Selmani Farisi gibi daha bir çok insan bulunmuş, ancak bunlar inançlarının yer yüzüne hakim olabilmesi için Saf suresinde belirtilen “Bünyanı mersus (Bir duvarın tuğlaları gibi birbirine kenetli)” olarak çalışmışlardır.
Kısaca, her birimizin ırkımız için söylenecek sözü; “Allah böyle diledi ve böyle yarattı” olmalıdır ve elimizde olmadan şu veya bu ırktan yaratılmış olmamız, bizim için bir övünç meselesi, bir üstünlük meselesi değil, bir şükür meselesi olmalıdır.