Bir şeyin diğer bir şeye karşı sahip olduğu kutsal değerlerine o şeyin hakkı denir. Bu değerlere dokunmak (tecavüz etmek) onun haklarına yapılmış bir saldırıdır. İslam, insanların sahip olduğu bu dokunulmaz değerleri ilan etmiş ve kendisi de devlet olunca (Peygamberimizin Medine’de kurduğu devlet) bu değerlere dokunanlara ağır cezalar getirmiştir. Bu ağır cezalar, insanın bu değerlerine dokunmasını baştan önlemek ve caydırıcılık getirme içindir. Zira insanın bu değerlerine dokunulduktan ona sonra ceza verilmiş olması, o değerlerin korumuş olması manasına gelmez.
Hakların korunmasında asıl olan, tecavüzün baştan önlenmesidir. “Sen mütecavize istediğin cezayı ver. Ne değişir.” Hak’kı tasnif edersek;
- Allah’ın kulları üzerinde ki hakkı
- Vatandaşın devlet üzerinde ki hakları
- İnsanların birbirine olan hakları (Ana-baba hakkı, komşu hakkı, hoca-öğrenci üzerinde ki haklar, satıcı-alıcı arasında ki hakları gibi…
ALLAH’IN KULLARI ÜZERİNDEKİ HAKKI
Allah’ın kullar üzerindeki hakkını 5 maddede özetleyebiliriz. Allah’ın kullar üzerindeki bütün hakları konumuz dışındadır.
1. Allah’a iman etmek ve ona şirk koşmamak.
2. Doğru ve samimi olmak.
3. Takva sahibi olmak.
4. Sabırlı bir kul olmak.
5. Hemen tövbe etmek.
1. Allah’a iman edilmesi ve ona şirk koşmamak
Nitekim Rasulullah (s.a.v) efendimiz Muaz b. Cebel’e; “Muaz! Allah’ın kulları üzerindeki hakkının ne olduğunu bilir misin? ”diye sordu. Muaz: “Allah ve Resulü bilir” dedi. Peygamber (s.av) şöyle devam etti: “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, ona ibadet etmeleri ve hiçbir şeyi ona ortak koşmamalarıdır. Peki, bu görevlerini yerine getiren kulların Allah’ın üzerindeki haklarının ne olduğunu bilir misin?” Muaz: “Allah ve Resulü bilir” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v) “Onların Allah üzerindeki hakları, Allah’ın onlara azap etmemesidir” diye buyurdu. (Buharî, Müslim,)
Allah Teâlâ şirki (kendisine ortak koşmayı) affetmeyeceğini Nisa suresinin 48. Ayeti kerimesinde; “Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah)ları ise dilediği kimseler için bağışlar” diye bildirmektedir.
2. Allah’a karşı doğru ve samimi olmak
Allah (c.c) nebisi Muhammed (a.s); “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hud 11/112) buyurarak bizlere örnek teşkil eden efendimizin ‘sadık’ bir kimse olmasını istemektedir. Nebi (s.a.v) efendimiz de bizlere; “Allah’a iman ettim de, sonra dosdoğru ol!” (Müsned-i Ahmed)
3.Takva sahibi olup Allah’tan korkmak
Takvalı olmak, Allah’ın emrettiklerini yapmak, yasakladıklarından kaçınmakla
gerçekleşir. Bu sebeple her Müslüman’ın sevabını umarak ve azabından korkarak Allah’tan sakınması gerekir.
Ebu Hureyre (r.a) takva nedir diye sorulunca, o şöyle cevap vermiştir:
– “Sen hiç dikenli yolda yürüdün mü?” Muhatap:
-“Yürüdüm” der. Ebu Hureyre, nasıl yürüdüğünü sorunca muhatap dikenlere basmayarak dikkatle yürüdüğünü ifade eder. Bunun üzerine Ebu Hureyre şöyle der:
“İşte takva, dikenli yolda yürürken dikenlere basmamaktır” demiştir.
- Sabretmek
Bir Müslüman’ın Allah’ın kendisi için takdir ettiği musibetlere sabretmesi,
Allah’ın kullar üzerindeki bir hakkıdır. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara: 2/153)
Sabrın üç çeşidi olup, bunlar kesinlikle miskinlik değildir;
- Nefsin isteklerine (heva ve heveslerine) karşı sabır,
- Doğru yolda yalnız da kalınsa da devem etmeye sabır,
- Hak yolda karşılaşılan zorluklara karşı sabır.
Nitekim Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır:
“Sizi biraz korku ve açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden bir miktar eksilterek mutlaka deneyeceğiz; sabredenleri müjdele! Ki onlara bir musibet eriştiği zaman: ‘Biz Allah içiniz ve Allah’a döneceğiz’ derler. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlarındır ve doğru yolu bulanlar, onlardır.” (Bakara: 2/155-157)
5. Hemen tövbe etmek
İnsan hayatında hangi olaylarla ve felaketlerle karşılaşacağını bilemez. Bu sebeple akıllı bir kimsenin, vaktini dini ve dünyası için hayırlı olan şeylerle değerlendirmesi gerekir. Hemen içten samimi bir şekilde Allah (c.c) bilerek veyahut ta bilmeyerek işlediği günah ve kabahatlerden dolayı bağışlama talep etmelidir. Nitekim Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır.
“Allah’ın kabulünü üzerine aldığı tövbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların sonra hemen tövbe edenlerinkidir. İşte Allah böylelerinin tövbelerini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisa: 4/17)
HAK’KI HAK BİLMEK…
Derneğimizin üyelerine ve halka dönük yapacağı sohbetlerin rast gele konuşmalar
olmaması ve mutlaka faydaya dönük olması esas alınmış ve kim sohbet ederse etsin, sohbet konularının bir ölçü içerisinde kalması istenerek bir tasnif yoluna gidilmiştir. Bunun için de bu ölçülendirmeyi; “Hak’kı hak bilmek…” olarak tarif ettik.
Bu söz aynı zamanda bir duadır (belki de duaların özüdür) ve aslı; “Hak’kı hak bilip hak’ka ittiba, Batılı da batıl bilip batıldan ictinap etmektir.” Yani, “Ya Rabbi… Bizim, Hak’kı hak olarak bilmemizi muvaffak kıl ve hakka bağlanmayı, Batılı da batıl bilerek ondan uzaklaşmayı nasip et” demektir.
YORUMLAR