Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (s.a.v) ilkin en yakın akrabalarına bir yemek vererek İslam’ı tebliğ etti ve onları İslam’a çağırdı. İkinci seferinde bu tebliğ ve davetin bütün Mekkelilere yapılması Allah tarafından istenince, Peygamberimiz, Mekkelileri bir meydanda topladı ve onlara; “Şu dağın arkasında size gelmekte olan bir düşmanın var olduğunu söylesem bana ne dersiniz?” dedi. Onlar; “Sen Muhammed-ül eminsin. Sana inanırız” dediler. Bu sefer Peygamberimiz; “Ayni samimiyet kat’iyetle söylüyorum ki, tek bir Allah vardır ve ben onun Resulüyüm” dedi. Ama bu inanç, müşriklerin iktidarları sarsacağı bilindiği için Peygamberimizi tekzip ettiler (yalanladılar).
İletişim vasıtalarının en gelişmiş olduğu günümüzde bile iki insanı bir araya getirmek çok zorken, Peygamberimiz, bütün Mekkelileri bir araya nasıl topladı? Ne yaptı da bu insanlar bir araya geldiler?
Görüyoruz ki, Peygamberimiz, Mekkelileri bir araya toplayabilmek için, bu gün adına Medya denilen bir vasıtayı kullanmış. Daha önce Mekke’nin yüksekçe bir tepesine koyulan bir çan ile Mekkelileri toplamış. Deprem, yangın, düşman istilası ve sâri hastalıkların görülmesi gibi olaylarda bu çan çalınır ve çanın sesini duyan Mekkeliler hemen çanın yanına koşar, konu görüşülür ve hep birlikte alınan kararla bu bela defedilirmiş.
MİLLİ GENÇLİĞİN DERGİLERİ
Bir taraftan MGV il ve ilçelerde yeni şube ve temsilcilikler açarken, diğer taraftan yeni üye kayıtları yapılmakta, bir taraftan Üniversite gençliğini toplanırken diğer taraftan da onlara Milli Görüş’ün ne olduğunun anlatılması lazımdı. Ayrıca gençlerin eğitilmeleri, Genel merkez ile teşkilat arasında bir bağın oluşması, milli görüş dışında kalan gençlere, Milli Görüş’ün tebliğ ve davetinin yapılması için bir vasıtanın kullanması gerekiyordu.
İşte bu vasıtalar, gençler için “Aydınların dergisi GENÇLİK” ile çocuklar için “Çocukların sevgilisi KIVILCIM” dergileri oldular. Gençlik Dergisi 1989 da yayın hayatına başladı. Kıvılcım ise ondan 1 – 1,5 yıl sonra... Bunların aylık trajı 20’şer bin civarındaydı.
Dergimizin ilk çıkında yardımcı olan Ömer Vehbi Hatiboğlu’na, aylık yayın kurulu toplantılarında başkanlık yapan eski Memur-Sen Genel Başkanı merhum Mehmet Akif İnan’a, dergilerimizin yazı işleri müdürlüğünü yapan Ahmet Efe ve Hasan Demir’e, birkaç fırça darbesiyle dergimizi daha iyi anlatan ressam Ahmet Yozgat’a, reklamları toplayan ve dergimizi reklamlar arasına sıkıştıran Turan Taşdemir’e, dergimizin dağıtım ve hesaplarını takip eden Mehmet Günay Atik’e, grafiker kardeşlerime ve diğer isimsiz kahramanlara ayrı ayrı teşekkürü bir borç bilirim.
EN GÜÇLÜ SİLAH MEDYA
Slâytlarla verdiğim bir konferans başlığı olan bu başlıkta, konumuzla ilgili kısa da olsa bazı bilgiler vermek istiyorum. Hemen ifade etmek isterim ki, bir ülkede medyaya kim sahipse, ülkenin kaderine de o sahiptir. Birkaç televizyon ve birkaç gazetenin ele aldığı bir konu (isterse hava cıva haber olsun) ülkenin gündemini teşkil etmekte ve millet her gün bu haberle yatıp, bu haberle kalkmaktadır.
“Kırk bir insana deli derseniz o insan deli olur” muş. Eğer medya, bir insanı tutarsa onu zindandan çıkartır, birçok kademelerden geçirir ve o ülkenin başına Sultan yapar. Ama eğer medya bir insanı tutmazsa, Sultanı iktidardan düşürür ve zindanlara sokar.
Kendi döneminde millete hizmeti esas alan, Ağır Sanayi hamlesini başlatan, Kıbrıs barış harekâtını kazanan, D – 8’leri kuran, Cumhuriyet tarihinde hiçbir hükümetinin veremediği, maaş ve ücretlere zam veren ve böylece insanımızı gelecekte kurulması planlanan “Büyük İsrail” felaketinden kurtarmayı başaran, Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın, değişik ayak oyunları ile 4 partisi kapatıldı, iktidardan düşürüldü ve zindanlara atıldı.
Bir Avrupa karikatürü medyaı “Ahtapot resmi” ile anlatmaktadır. O ülkede ki televizyonları, gazeteleri, radyo ve dergilerin, ajansların hemen hepsinin sonuçta bir başa bağlı olduğunu vurgulamaktadır. Ve ahtapotun başı, hiç şüpheniz olmasın ki “Irkçı emperyalizm veya Siyonizm” olarak tarif edilen bir Yahudi organizasyonudur.
Bunu, bizim gibi bir Müslüman ülkeler için uyarlarsanız, ahtapotun kollarını şu şekilde isimlendirebilirsiniz. Bir kol o ülkede ki diktatörü öven medyayı, bir kol ırkçı medyayı, bir kol liberal ve kapitalist medyayı, bir kol sosyalist ve Komünist medyayı, bir kol Şeriat söylemli medyayı ifade etmektedir. Şimdi yeni Medya kolları daha oluşturulacak ve renkleri, “Eş cinseller, fuhuş ve zina medyası…” olacaktır. Bütün bu kolların oluşmasında, Erbakan Hocamızın tarifiyle, “Sonsuz para ile çalışan, Yahudi…” rol oynamaktadır.
Düşmanın silahıyla silahlanmak, imanımızın bir gereğidir. Eğer Batılın hükmü altında ezilip yok olmak istemiyorsak, Hak’kın gür sesini her kesin duyabileceği TV’leri, gazeteleri, radyoları, dergileri, interneti kurmak ve çalıştırmak mecburiyetindeyiz. Yoksa bu mücadelede zafer Müslümanların değil, Siyonizm’in olur. Bu da İslam’ın bir eksikliği değil, “Ben Müslüman’ım diyenlerin eksikliği olacaktır.”