İmanlı bir gençliğin yetiştirilebilmesi için çalışmalar sürdüren bir başka kaynağımız, Kur’an kurslarımızdır. Dinimizi ve kitabımız Kur’an-ı Kerimi, çocuklarımıza öğretebilmek için kıt imkânlarla ve kıt yetkilerle uğraşır durular. Kıt yetkiler diyorum çünkü bu kurumlar, laik olduklarını iddia eden yani “din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılmasını” savunan iktidarların her zaman kontrolleri altında bulunmuşlardır. Ve hiçbir zaman da azınlıkların, çocuklarına dinlerini öğrettikleri kurumların yetkilerine eriştirilmemişlerdir.
Hemen ifade etmeliyim ki, “şeriat, Allah’ın kanunları yani helal ve haramları” demektir. Allah, helal ve haramlarını kitabımız Kur’an-ı Kerimde bildirmektedir. Bu sebeple hiçbir Müslüman, “Ben Müslüman’ım ama şeriatçı değilim” diyemez. Böyle diyen bir insan, Kur’an-ı Kerim’i dolayısı ile iman esaslarından “kitaplara iman’ı” kabul etmemesi demek olur ki maazallah o insanın Müslüman olması mümkün değildir.
“Müslüman; Allah’ın emirlerine teslim olan” demektir. Ben Müslüman’ım diyen bir insan bakar Kur’anı Kerime, Allah ne buyurmuşsa ona uymaya çalışır. Sevgili Peygamberimiz bize nelerin örneği olmuşsa onun yaptığını yapar, neler söylemişse onun sözlerini tutar. Allah’ın emirlerine bir şey ilave etmeye veya ondan bir şey çıkarmaya çalışmaz. “Ben Müslüman’ım ama şu kadar da Türküm, bu kadar da Kürdüm veya bu kadar Arap’ım, iddiasında bulunamaz.” Maalesef yeni yetişen gençlerimiz, işte bu ikilem içinde yetiştirilmektedir.
Irklar, “Allah’ın emirlerinde yarışmakta kullanılabilir. Biz dinimize şu kadar hizmet ettik veya bu kadar hizmet ettik diye. Başka ırklara üstünlük taslamak için değil. Bir Hadis-i Şerif de; “Arap’ın Arap olmaya, Arap olmayanın da Arap’a bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük takvadadır.” Yani Allah’ın emirlerine samimiyetle sarılmaktadır, buyrulmuştur.
İNSANLARIN HAYIRLISI
En azından anne ve babalar evlerinde çocuklarına Kur’an-ı Kerimi öğretebilmek için çırpınmaktadırlar. Zira “ Sizin en hayırlınız, Kur’an-ı öğrenen ve öğretenizdir” ilahi hitabı ile “Her zorluğun, bir çaresi vardır. Siz çareyi helalinde arayın” buyuran Peygamberimizin buyruğu, toplumumuzda insanlarımıza, bu dertlerine çare arar hale getirmiş, kendi kendine Kur’an öğrenme kitapları, kaset ve CD’leri kullanılır ayrıca, “Kur’an okuyabilen bir Müslüman, her yıl Kur’an okuyabilen en az bir çocuk” sloganı ülkemizde yaygın bir şekilde söylenir olmuştur.
Osmanlı döneminde Sibyan mektebi (anaokulu) başta olmak üzere bütün mektep ve medreseler (okullar ve üniversiteler) de çocuklar ve gençlerin Kur’an-ı Kerimi ve dinlerini öğrenmeleri temel eğitim şartları arasındaydı. İstiklal harplerinden sonra yüz binlerce evladını şehit, bunun birkaç mislini gazi veren, ekonomik çöküntü içerisine düşen ülkemiz insanı, rızkını kazanmak ve refah seviyesini yükseltebilmek çalışmış, çabalamış bu arada din dersleri öğrenimi ve eğitimi devletin kontrolüne verilmiştir. Devletin bu görevini hakkıyla yerine getirmesi şöyle dursun, din eğitim ve öğretiminin önüne çeşitli engeller koymuştur. Evrensel bir davet olan ezan bile Türkçeleştirilerek ulusal boyuta indirgenmiştir.
KUR’AN KURSLARINDA NE OKUTULUR
Zaten devletin kontrollerinde bulunan Kur’an Kuslarında ne öğretilir, ne öğretilebilinir? Adı üstünde önce Kur’an-ı Kerim’i güzel okumak (tecvit), kitabımızın manası (meal), ayetlerin yorumu (tefsiri), bu arada dini ilahiler sonra, kötülüklerden kaçınmak, iyilik yapmak, yalan söylememek, rüşvet yememek, ölçü ve tartıda doğru tartmak, hakları korumak, “vatan sevgisi, imandandır” esasını anlamak, vatanı, milleti, bayrağın kutsallığını bilmek, ana – babaya hürmet etmek ve ikramda bulunmak ve haksızlıklara karşı savaşırken ölürse şehit olacağına, kalırsa gazi olacağına inanmak bütün insani değerler öğretilmektedir.
Onun için Kur’an Kuslarından haydut, eşkıya, yol kesen, dolandırıcı, devleti hortumlayıcı, ayyaş, sarhoş, ırz düşmanı gibi kötülüklerle malül (yüklü) insan çıkmaz, çıkamaz. Nitekim bütün kötülüklerin elebaşları ve aveneleri (adamları) İslam’dan ve Kur’andan uzak insanlar arasından çıktığı artık delilleri ile sabittir.
SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN
Ancak, her devirde olduğu gibi 1935’li yıllarda kendini bu konulara hasreden fedakâr insanlar çıkmış, bunlar her türlü zorluğa rağmen mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Bunlardan birisi de Süleyman Hilmi Tunahan efendidir. 1926–27 yıllarında başlattığı “Kur’an-ı Kerimi öğrenme seferberliği” o günden bu yana hızını kesmeden devam etmektedir.
Şu kadar söylemek gerekirse, zamanımızda burada öğrenim alan gençler, nazari (teorik) bilgilerle yetiştirilmekte, ameli (pratik) yapmadıkları için hayatta kendilerinden başka pek dostları bulunmamaktadır.
Kur’an-ı Kerim, birçok ayetinde “…bi emvaliküm ve en fisuküm…” buyurur ve bizden mal ve canlarımızı bu yolda harcamamızı isterken bunların amel (eylem) boyutunda ki çalışmaları maalesef kısa kalmaktadır.
YORUMLAR