“Bar, pavyon ve genelevlerin (şimdi genel daire) sermayeleri olmaya namzet…” kadın ve kızları temin edildikleri bir başka ortam, çocuk yuvalarıdır.
Milletimizin emanetine tevdi edilmiş, anaları, babaları olmayan ve ana ve babalarının bakamadığı çocuklar buralarda yetiştirilmeye çalışılmaktadır.
Hiçbir zaman gerçek ana ve babasının şefkat ve muhabbetini alamayan çocuklar, buralarda kalmakta, yemekte, içmekte ve eğitim almaya çalışmaktadırlar. Ancak çok nadir de olsa bazen gazetelere kadar düşen haberlerde buralarda ki çocuklarımızın kötü muameleye tabi tutuldukları görmekte ve üzülmekteyiz. Hele himaye görmeye ihtiyacı olan kız çocuklarımız daha çok sıkıntı çekmektedirler.
Fısıltı gazetelerinin kulaklarımıza kadar getirdiği “yuvalarda kız çocukları cinsel tacize ve tecavüze uğramaktadırlar” haberler, millet olarak hepimizi derinden üzmektedir. Kendi evlatlarımıza yapılmasını istemediğimiz uygulamaların, emanetimizde ki kız çocuklarına yapılması, bizleri büyük veballerin altına sokmakta ve “emanete hıyanet ettiğimiz” manasını taşımaktadır.
18 yaşına kadar buralarda bakılan çocuklar, 18 yaşını doldurdukları gün, birkaç özel eşyası ile kapı dışarı konmakta ve “Haydi bakalım. Bizden buraya kadar… Bundan sonra artık kendin başının çaresine bak(!)” denmektedir.
Nereye ve kime gidebilir, özelikle bu kız çocukları… O zamana kadar yuvada kalan çevrede kendisini tanıdığı kimsesi bulunmayan bilhassa kızlarımız, sokakta kadın avcılarının tuzağına düşmekte, bir hayat boyu onların kötü emellerine alet olmaktadırlar.
Bazı okurlarımızın; “Bizim elimizde ne vardır ki de biz sorumlu olmaktayız?” sorusunu sorduklarını tahmin etmekteyim.
Onlara, “Fırat kenarında aşırsa bir kurt bir koyunu, gelir de adli ilahi sorar Ömer’den onu…” diyebilen, Hazreti Ömer gibi devlet adamları seçersen onlar, yönetimde senin çocuklarını da korurlar, kötü yollara düşme durumundaki çocukları da… Ama seçim zamanları particilik gözünü karartır, bir futbol takımı tutar gibi parti tutarsan, iktidara getirdiğin adamlar, bırak başkalarını seni de inim inim inletirler.
VERGİ REKORTMENLİĞİ NE DEMEK
90’lı yılarda ki vergi rekortmenleri arasında ilk sırayı Matild Manukyan isimli Ermeni kadın almıştı. (altı kere ödül almıştır) O yıllar Başbakan, Süleyman Demirel idi. Bütün medya mensupları önünde yapılan bir merasimle, Koç’lar ve Sabancıları sollayıp geçen bu kadına ödüller verildi.
Ne yapmıştı bu kadın ki vergi rekortmeni olmuş, buzdolabı, çamaşır makinesi, elektrikli süpürge, otomobil ve diğer dayanıklı tüketim malaları imalat ve montajı yapan, yurt içi ve yurt dışı bunları pazarlayan holding sahibi bu ve benzeri insanları geride bırakmıştı?
Bunun yaptığı iş, ağlarına düşen kadın ve kızları, ahlaksız ve duyarsız erkeklere pazarlamaktır. Bunlardan sadece bir tanesi olan Filiz Kargal ve avukatı Abdurrahman Tanrıverdi’nin mahkemeye sundukları beyanları şöyledir.
“Manukyan'ın seks kölelerinden biriyim. Genelevden çıkarıldığım tarihte tek kuruş tazminat almadım. Hâlbuki bunlarda 23 yıl çalışmış olup hiçbir sosyal garantim ve gelirim bulunmamaktadır. Üç çocuk annesiyim. Tekrar oraya dönmek istemiyorum.
13 yaşında genelevde çalıştırılmanın herhalde resmi bir kaydı olmayacaktır. Polis baskınlarında bizi ya kömürlüğe saklarlardı veya çatıya çıkarırlardı. İstanbul Ahlak Masası'nda mutlaka bu kayıtlarımız vardır.
Ben yavrularıma adeta sürünerek bakıyorum, gençliğimi yaşayamadım, ilkokulu bitirdim ve bunların umumhanesinde işe başladım, ortaokul ve lise çağlarımı yaşayamadım.
Onlar ise kaçıramadıkları vergilerde rekorlar kırdılar, madalyalarla şereflendirildiler. Bu nedenle sigortalılığımın tespiti ile geçmiş yıllarımın primlerini yatırılarak, emekli edilmemi talep etmekteyim” demişlerdi.
Bu ifaden de anlaşılacağı gibi bunlar sadece “kaçıramadıkları ile vergi rekortmeni…” oluyorsa, buna muhayyelinizden kaçırdıklarını da eklerseniz, vergi rekortmenliğini kaça katlamış olacaklarını tahmin edersiniz.
İşte bu paralar, adına “Hayat kadını” denilen ve uçkuru düşük erkeklere satılan bu ülkenin kız ve kadınlarının sırtından kazanılan paralardır.
Siz bu küçük muhakeme ile bu sektörün, ne kadar büyük boyutlara erişmekte olduğunu tahmin edebilirsiniz. Üç beş kadının (ona da rızamız olamaz ya…) kötü yola düşmesi değil mesele, yüz binlerce kadının, bu bataklıkta inlemesidir.
Bu yapı aynı zamanda şunu da göstermektedir ki ülkemizin her yerinde faaliyet gösteren bu sektör bir merkeze bağlıdır ve tek yerden idare edilmektedir. Çünkü ancak bu şekilde birkaç kat vergi rekortmeni olunabilinirdi. Bu merkez, bir müddet önce ölen Ermeni Matild Manukyan’nın ve tek varisi oğlu Kerope Çilingir Manukyan’a kalan mirasıdır.
Bu ırz tacirleri diyebilir ki; “Biz yaptığımız işler tamamen yasal işlerdir. Yasa dışı hiç bir iş yapmıyoruz.”
Maalesef bu ifade de doğrudur. Ülkemizde inançlarımızın gayri meşru kabul ettiği bir takım işlerin için yasalar çıkartılmış ve bu işler yasalarla çerçevesinde icra edilir hale getirilmiştir. Milletin belini büken faizcilik yasalara dayanılarak yapılmaktadır. Fuhuş sektörü, kumar sektörü, içki sektörü ve daha birçok sektör böyledir…
Bu işleri düzeltmek için Anayasa değişikliğine ihtiyaç yoktur. Bizi yöneten insanların bu yasaları değiştirip değiştirmediklerine bile bakmadan, onlara “horoz dövüşüne” kanarak oy vermekteyiz, senin benim kızımız üzerinden bu seks köleliği de devam etmektedirler.
YORUMLAR