“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir./ Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır.
Okumaktan mani (amacı) ne, kişi Hakkı bilmektir./ Çün okudun bilemezsin, ha bir kuru emektir.
Okudum bildim deme, çok taat (ibadet) kıldım deme,/ Eri hak bilmez isen, abes (boş, kötü) yere yelmektir.
Dört kitabın manisi, bellidir bir elifte./ Sen elif dersin hoca, manisi (manası) ne demektir” diyor, Yunus Emre… Tabii anlayana, idrak edene…
İlim, insanlığın mutluluğunu sağlayan medeniyetin kurulmasında en önemli şartlardan birisidir. Cehalet, insanlığı büyük acılar ve sıkıntılar içine sokan bir yapının adıdır. Cehalet okuma yazma bilmemek veya adının başına çeşitli unvanlar (Av. Müh. Dr. Doç. Prof. gibi) koymakla yok edilecek bir özellik de değildir.
İlim, insanın hür ve serbest düşünebileceği, yaşayabileceği bir ortamı insanlığın emrine sunma bilgilerinin birikimidir.
Peygamberimiz devrinde de insanlar ilim sahipleri ve cahiller olarak ikiye ayrılıyordu. Mesela “Cehaletin babası” unvanına sahip “Ebu Cehil” devrinin her türlü bilgilerine sahipti ama ne yazık ki cahildi. Çünkü insanların serbest düşünebilecekleri, hür olarak yaşayabilecekleri bir ortamı onlara vermiyor yani Allah’ı tanımıyor ve İslam’ın getireceği bir ortamı insanlara çok görüyor, onlara zulmediyordu.
İlim olmadan hiçbir şey olmazken, ilmin kaynağı ise akl-ı selim dediğimiz, yapılan çeşitli telkinlerin tesirinde kalmadan sağlıklı düşünebilmenin esası da çok önemlidir.
İslam cihadı; bütün insanların hiçbir baskıya maruz kalmadan serbestçe düşünebilmesi ve inancını serbestçe seçerek yaşayabilmesi için yapılmaktadır. Sağlanacak bu ortamda insan İslam’ı yaşayabildiği kadar, Hıristiyanlığı da, putperestliği de diğer inançları da serbestçe seçebilmekte toplum için konmuş kurallara dikkat ederek rahatça yaşamaktadır.
Şurası gerçektir ki akl-ı selim ile çılgınlık kesinlikte bir araya gelmemekte çılgınlıkların konuşulduğu, çılgınlıkların yaşandığı ortamlarda akl-ı selim orayı terk etmektedir.
İLİM FAYDA İÇİN OLMALIDIR
Bu gün ülkemizde 74 üniversitemiz vardır. Bunları fakülteleri ise birçok ilçeye dağılmıştır. Üniversitelerimizde akademik kariyer sahibi birçok profesörümüz, birçok doçent ve doktorumuz bulunmaktadır. İdari personel ve hizmetlilerle birlikte üniversite personelinin sayısı yüz binleri bulmaktadır. Tabii bunlara ödenen maaş ve ücretler, yolluk ve fazla mesai ücretleri milyonlarca liraya erişmektedir. Üniversitelerin döner sermayelerinde harcanan paraların ise hesabı bilinememektedir. YÖK bu rakamların gerçeğini her zaman açıklayabilir.
Böyle muazzam bir kadroya sahip üniversitelerimizde niçin dünya çapında buluşlar ve icatlar yapılamamakta, niçin ülkeler arası ilmi eserler sıralamada ilmi sahada 70 ten daha aşağı sıralamaya girmekteyiz? Niçin ilim adamlarımız telif eser yazamamaktan daha çok tercüme eserlerle vakit geçirmektedir?
Hâlbuki bir medeniyet kurma iddiası ancak ilimle mümkündür. Bizden önce yaşamış atalarımızın kurdukları medeniyeti iftiharla anlatırken, son yüz senedir biz hangi ilmi çalışmalarımızla gelecek nesillerimize bir medeniyet bırakma iddiasında bulunabileceğiz? Nesillerimiz bizin nelerimizle övünecekler?
Bundan 7 – 8 sene önce bir Dr. Zeki Özel çıkmış, “Zakkum ağacından kansere ilaç buldum” demiş, bu ilaçla yaptığı tedavilerde birçok kanserli haytayı şifaya kavuşturmuştu.
Sonra bu doktorumuz tirajı büyük gazetelerin ve sahipliğini yabancıların yaptığı reytingi yüksek televizyonlarımızın dile düştü. Aman ne saldırdılar adamcağıza… Hatta adının başında prof. unvanı bulunan bir adam çıktı televizyona ve “eğer zakkum bitkisinden
kansere ilaç bulunacağını bulsalardı, Batılı mucitler bulurdu” diyerek zırvalamış, kendini ve milli değerlerini ayaklar altına alarak, Batıya olan köleliğini ilan etmişti.
Sonra Dr. Zeki Özel’in buluşuna yüksek telif hakkı ödeyen ABD adamı Amerika’ya davet etmiş ve yine yüksek bir maaşla istihdam etmişti.
AKL-I SELİM ORTAMINI HAZIRLAYIN
Eğer biz gelecek nesillerimize bir eser, bir medeniyet bırakacaksak üniversitelerimizde bugün var olan siyasi anlayış ve mantığı mutlaka ortadan kaldırmalı, bu baskıcı ortamda itilen çocuklarımız ve özellikle başları kapalı kızlarımızın ilmi çalışmalar yapmalarına zemin hazırlamalıyız.
Geçen günlerde Milli gazetede okuduğum bir haber (bu haberi diğer gazeteler yazmazlar) beni çok duygulandırdı. İstanbul’da ki İmam Hatip Okullarından birinde her yıl adet haline getirilen “Hadis-i şerifi ezber okuma yarışması”nı, bir kızımız (tabii başı örtülü) 1337 hadisi şerifi metinlerini ve meallerini (manalarını) ile ezberden okuyarak 2011 yılına ait ödülü kazanmıştır.
Çılgınlıklarla zamanlarını harcayan yöneticilerimiz, üniversitelerimize ve ülkemize aklıselim ortamının getirilmesi, üniversitelerimizde kendinden başkasına hayat hakkı tanımayan bağnaz anlayışı ne zaman kaldıracaklardır?
Öğrenim hakları ellerinden alınan özellikle kız çocuklarımız ne zaman ilim ortamına sokularak kendilerinden yararlanacaktır? Boşa harcanan bunca zaman ne zaman telafi edilecek, israf edilen bunca para ne zaman bir fayda olarak ülke insanımıza ve dünya insanlığına döndürülecektir?
Ama bu ortamı hazırlamak görevi üzerinde bulunan partinin, “tek adam” görünümünü terk etmesi, önce kendi içinde çok sesliliğe izin vermesi, fikirlerin tartışılarak olgunlaşması ve daha sonra karar altına alınmasının sağlaması gerekecektir.
YORUMLAR