Görülen bir yanlışın tenkit edilerek düzeltilmesi çok önemli bir husustur. Ancak tenkit edilen bir şeyin iç yüzünün çok iyi bilinmesi gerekir. Bu iyice bilinmeden yapılan tenkit, insanı her zaman zan’na ve pek tabii, sui zanna (kötü zan) düşürür.
Zamanımızda, “Tenkit etmek benim hakkımdır” diyerek bir toplantıda (bilhassa genel kurul toplantılarında) mikrofonu eline alan bir adamın, muhatabına (söz söylediği insana) veya muarızına (karşısındakine) ağzına ne gelirse söylemesi şeklinde anlaşılıyor. Bu konuşma esnasında hakaretler yağdırıyor. Biraz daha coşarsa tehditler ve küfürler savurmaya başlıyor.
Elbette karşısındaki muhatabının da arkasında kendini destekleyen bir gurubu vardır. Onlar da bu sözlere, karşı tehditler ve hakaretler yağdırmaya başlıyorlar. Sonra küçük bir kıvılcım bu öfkeli iki gurubun birbirleriyle kavgasına yetiyor da artıyor. Sandalyeler havada uçuyor. Kafalar kırılıyor, gözler patlatılıyor. Her iki taraf da “vatan kurtaran aslan” edası içinde birbirlerine düşman kardeşler oluyorlar.
Aynı amaçla bir araya geldikleri cemiyetlerini sadece toplantı sistemindeki yanlışlıklarla parçalamış oluyorlar. Eğer bunlar bir siyasi parti çatısı altında oluyorsa ( birçok siyasi partide bu manzaralara şahit oluyoruz) kendi içinde birlikteliği koruyamayanların ülke idaresine geldiklerinde millet bütünlüğü nasıl koruyacakları merak konusu oluyor.
TENKİT DÜZELTMEK İÇİN YAPILIR
Her hangi bir şeyi tenkit etmeden önce, bir yanlışı veya hatayı tespit ederek onu dillendirmeyi isteyenlerin düşünce tarzı şu olmalıdır.
Tenkit yapılacaksa, mutlaka bir yanlışı düzeltmek adına olmalı, tenkit eden kendini ortaya çıkarma, topluluktan puan toplama, kendini ispatlama, karşıdakilerin moralini bozma veya kendi tarafına moral verme adına olmamalıdır.
İkincisi, her insanın yanlışı ve kusuru olabileceği baştan bilinmelidir. Hiç kimse ne kadar bilgili ve tecrübeli olursa olsun hatasız değildir. Bir gün veya bir konuda mutlaka hata edebilir. Ben hiç hata etmem diyenin bu sözü aslında kendisi için büyük bir hatadır.
Nitekim Cenabı Hak bir Kutsi hadiste; “Eğer siz hatasız kullar olsaydınız, sizi helak (yok) eder ve yerine hata eden ama af dileyen kullar halk ederdim” buyurmaktadır. Bizzat Allah’ın (c.c) himayesi (koruması) altında olan Peygamberler dahi adına “zelle” denilen küçük hatalar yapmışlardır.
Üçüncü önemli kural; “Benim hata olarak gördüğüm şey, aslında olması gereken şeydir ve o işi yapmak elzem (lazım) olabilir” diye düşünmeli, tenkit etmeden önce insaflı olunmalıdır. Nitekim bazı tenkit edilen olayların iç yüzü açıklanınca tekidin haksız olduğu anlaşılmakta ve hatta özür dilenmektedir.
Adaletiyle Dünya’ya örnek Hazreti Ömer (r.a) bir gün üzerinde yeni dikindiği elbiseyle hutbeye çıkarak; “Ey insanlar. Dinleyin ve itaat edin…” diye konuşmaya başlayınca, cemaatin içerisinden bir Müslüman ayağa kalkarak;
“Ey Ömer. Ne seni dinleriz, ne de sana itaat ederiz” demiştir. Hz. Ömer bunun sebebini sorunca da; “Ey Ömer. İkimiz de aynı gaza’da (savaşta) bulunduk. O savaşta elde edilen ganimetten ben de senin gibi payıma düşeni aldım. Ancak bana verilen kumaştan benim gibi zayıf bir insana bir elbise çıkmazken, sen nasıl oluyor da iri vücuduna bir elbise yapabilecek kumaş alıyorsun?” der.
Hz. Ömer, sözün burasında cemaat arasında bulunan oğlu Abdullah’a seslenerek; “Konuş, ya Abdullah” diyerek onun konuşmasını ister.
Abdullah bin Ömer de; “Aynı gazada ben de bulunmuştum. Ganimetten benim payıma da bir elbise bile çıkmayacak parça düşmüştü. Hâlbuki babamın Halife olarak yeni bir elbiseye ihtiyacı vardı. Ben, bana düşen parçayı babama verdim. Babam her ikimizin kumaşından kendisine bir elbise yaptırdı. İşte üzerindeki elbise budur” der.
Hz. Ömer’e itiraz eden şahıs tekrar ayağa kalkarak; “Konuş, Ya Ömer. Seni hem dinleriz ve hem de itaat ederiz” diyerek tenkidinden döndüğünü bildirir.
TENKİT (ELEŞTİRİ) NASIL YAPILIR
Dördüncüsü, tenkit edeceğim diye konuşmanın ölçüsü kaçırılmamalı, itidalli (temkinli) olunmalıdır. Hele tenkit ederken hakaret veya küfür kesinlikle yapılmamalıdır.
Beşincisi, tenkit itham ve hakaret şekline dönüşmemeli, o konunun aslını öğrenmek için sorulan bir soru şeklinde konuya yaklaşılmalıdır. Bu maksadın da karşıdaki insana hissettirmesi muhatapla kurulacak diyalogun yumuşak olmasını sağlayacaktır.
Dikkat edilecek bu temel esasların yanı sıra tenkit duruma göre şu üç şekilde yapılabilir.
Eğer bir hareketi veya şahsı bir toplum içerisinde tenkit edilecekse; tekit edilen şahıs deşifre edilmeden, onun adını veya anlatılacak olaydan onun adının çıkarılması planlanmadan yapılmalıdır. Yapılan tenkitte benzer bir olay anlatılır ve “bu olayın bize uygun değildir” denilerek yapılan hata ihsas edilmeli ve hatanın önlenmesine çalışılmalıdır.
Tenkitte ikinci bir şekil, eğer sözünüzü dinleyeceği tahmin ediyorsanız, hatayı yapanı bir kenara çekerek; “Bak kardeşim. Şu yaptığın hatadır. Bunları bir daha yapmasan iyi olur” gibi cümlelerle hata eden ikaz edilir.
Tenkidin üçüncü bir şekli ise hata yapanı, bir üst makama bildirmektir. Hatalı olan şahıs memursa amirine, evlatsa babasına, öğrenciyse hocasına hatanın kim tarafından nasıl yaptığı anlatılarak onun hatalı şahsı düzeltmesi istenmelidir. Bir üst makam ise usulü dairesinde hatalı şahsa durumu bildirerek hatanın böylece düzeltilmesi sağlanmalıdır.
Bu hareket kesinlikle bir gammazlama ve şikâyet olmamalı, hareket içerisinde hata yapan şahsın ikazını ve hatanın düzeltilmesini esas almalıdır.
Tenkit edilen kişiler ise kendisine yapılan ikazlara memnun olmalı, “ne mutlu ki benim hatalarımı bana söyleyerek beni daha doğru işler yapmamı sağlayan dostlarım ve kardeşlerim vardır” demelidir.
Toplum olarak bu hususlara dikkat etmemiz halinde, fertler arasındaki dostluk ve kardeşlik bağları güçlü olacağından, “toplum güçlü bir toplum” olunacak, aksine hareketler toplumda insanları birbirine bağlayan bağları zayıflatacaktır. Eğer tenkit hastalığı yaygınsa bu o toplumun yıkılıp yok olmasına kadar gidecektir.
YORUMLAR