Hazreti Mevlana’nın adını duymuşsunuzdur.
Televizyonlarda beyaz eteklikli elbiseleriyle dönen insanların şeyhi (âlimi)…
800 sene kadar önce yazdığı “Mesnevi” adındaki eseri, hemen bütün dillere de çevrilmiş, böylece bütün insanlığa seslenen bir büyük insan…
Bu yazımda onun bir hikâyesini anlatacağım, sizlere…
Siz hikâyeyi okuduktan sonra “Acaba, Mevlana ne demek istiyor” diye düşünürseniz, hikâye maksadına erişmiş olur.
KOMŞU ZİYARETİ
Bir sağır adama, komşusunun hasta olduğunu söylediler.
Bunun üzerine o sağır, komşusunu ziyaret ederek hatırın sorması gerektiğini, fakat bu sağır kulakla bu işi nasıl yapacağını düşündü.
Kendi kendine, ''İnsan hasta olunca sesi de zayıflar. Komşudur gitmek de lâzım. Fakat söylediklerini bu kulakla duymam mümkün değil. En iyisi dudakları kıpırdayınca söylediklerini tahmin eder, ona göre konuşurum'' dedi.
Komşusuyla arasında şöyle bir konuşma geçebileceğini düşünerek, hazırlık yaptı.
''Ey benim dertli komşum! Nasılsın?'' derim. O da bana, ''İyiyim, hoşum'' der. Ben, ''Allah'a şükürler olsun'' derim. Sonra ne tür yemekler yediğini sorarım. O da herhalde bana, ''Şerbet içtim veya mercimek çorbası yedim'' der. Ben de, ''Afiyet olsun'' dedikten sonra, tedavi için hangi doktorun geldiğini sorarım. O, ''Filan hekim'' deyince, ''O doktorun ayağı çok uğurludur. İşini bilen biridir. İyi ki onu çağırmışsınız. O doktorla hastalığın iyileşti sayılır'' derim.
Sağır kafasında hazırladığı bu konuşmaya göre komşusunun ziyaretine gitti. Selâm verip bir köşeye oturduktan sonra;
HASTA İLE KONUŞMA
''Nasılsın komşum?'' diye sordu. Hasta,
''Çok fenayım, ölüyorum'' dedi.
Sağır, ''Allah'a şükürler olsun'' deyince, hastanın canı sıkıldı.
Komşusunun bu sözü onu kırdı. “Şükrün sırası mı diye düşünürken” sağır sordu:
''Ne yiyorsun?'' Hasta o kızgınlıkla;
''Zehir zıkkım'' diye cevap verdi.
Sağır yine önceden tasarladığı gibi tebessüm ederek: ''Oh, oh… Afiyet olsun'' dedi.
Bunun üzerine hasta iyice sinirlendi, fakat belli etmemeye çalıştı.
Sağır sormaya devam etti: ''Tedavi için hangi hekim (doktor) geliyor?''
Artık dayanamayan hasta bütün öfkesiyle;
''Kim gelecek? Azrail geliyor. Sen nasıl komşusun? Defol git başımdan'' diye bağırdı.
Sağır olanca sakinliğiyle, ''O mu geliyor? Onun ayağı çok uğurludur. Sevin neşelen. Hastalığın iyileşti sayılır'' diye cevap verdi.
Hasta, böyle bir komşusu olduğu için çok üzüldü. ''Meğer biz bu komşuyu tanıyamamışız. Can düşmanımızmış'' diye düşündü.
Sağır, bir müddet sonra müsaade isteyerek kalktı ve komşuluk hakkını ödediğini düşünerek sevinçle komşusunun evinden ayrıldı.
Sağır vazifesini yapmanın mutluluğuyla evine giderken hasta komşusu, onun hakkında, ''Hasta ziyareti hatır sormak, gönül almak için yapılır. Adam hatırımızı kırdığı gibi, hastalığımızı artırdı'' diye düşünmekten kendini alamadı.
HİKÂYEDEN ALINACAK DERS
Sağır, komşusunu Allah rızası için değil, âdet yerini bulsun diye ziyaret etti.
Sevap işlediğini zannederek ayrıldı. Hâlbuki komşusunu teselli edemediği gibi, dostluklarının bozulduğunun farkında bile olmadı.
Bunun gibi kulun ihlâsla (samimiyetle) yapmadığı ameller (işler) de Allah katında aynı neticeyi verir. Gösteriş olsun diye yapılan işler, kulu gizli şirke (Allah’a ortak koşmaya) düşürebilir. İnsan sevap yerine günah kazanır.
YORUMLAR