Hatıralar canlanıyor yazı serisi HAY-DER Gen. Başk.
24 Aralık 1995 tarihinde yapılan milletvekili seçimlerinde, TBMM’nin toplam 550 milletvekilliğinden Refah Partisi 158 milletvekili, Doğru Yol Partisi 135 milletvekili, Anavatan Partisi 132 milletvekili, Demokratik Sol Parti 76 milletvekili ve Cumhuriyet Halk Partisi de 49 milletvekili alarak çıkmışlardı.
Büyük mücadelelerden sonra hükümeti kurma görevi RP’ne verilmiş, o da önce ANAP ile ve daha sonra DYP ile yaptığı görüşme ve çalışmalar sonuncunda RP-DYP hükümetini kurmaya muvaffak olmuştu. Büyük Birlik Partisi de 3 milletvekili ile hükümete dışarıdan destek olacağını açıklamıştı.
O günkü siyasi yapıyı okuyucularıma hatırlattıktan sonra bu yazımda ele almak istediğim “Başbakanlık iftarı” na geçmek istiyorum.
Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan, diğer başbakanların da yaptığı gibi Başbakanlık konutunda bir iftar yemeği vermeyi istedi. Ancak bu yemek, kalburüstü siyasetçilere değil ülkemizin sevilen ve sayılan din adamları ve ilahiyatçılarına verilecekti.
TV kameralarının saldırısına uğrayan bir iftar davetlisi Hoca Efendi…
ERBAKAN’IN BAZI ÖZELLİKLERİ
Erbakan hocamız her zaman kendinin dikkat ettiği ve bize de söylediği bir önemli sözü; “Çalışmalarınızı yasal çerçeve içerisinde yapın” idi. Sözün devamında ise; “yasal çerçeve içerisinde kalarak yapılacak o kadar çok çalışma vardır ki biz bunun yarısını bile yapamıyoruz” şeklindeydi.
Ancak Hocamız bir önemli özelliği de mevcut sisteme bir koyun uysallığında boynunu vermez, sistemi inancı uğrunda gerilebileceği kadar gerer ve hatta bunu isteyerek ve severek yapardı. Milli Görüşün iktidarı için yapmayacağı fedakârlık yoktu. Buna “Biz cihad ediyoruz” derdi. “Çünkü biz Müslümanız ve cihad’da bize farzdır” açıklamasını yapardı. “Eğer bir çalışma cihadsa, o çalışmanın karşısına koyabilecek ne bir engel ve ne de bir başka değer bulunamaz” derdi.
Güneş battıktan sonra açık hava konuşması yapılamayacağı halde onun konuşmaları ikindiden sonra başlamışsa, akşam namazı vakti iyice daraldığı zamana kadar konuşurdu.
Diyanet camiasını ve din adamlarını “tapu kadastro memurları” ile eş tutan zihniyetin, 28.Haziran.1996 tarihinde kurulan RP-DYP hükümetinde çok büyük bir değişme göstermesi zaten bu hükümetten beklenen en önemli icraatlardan biriydi.
İFTARA DAVET EDİLENLER
Milli Gençlik Vakfı Genel Başkanı olarak, 11 Ocak 1997 Cumartesi Ramazan ayında, Başbakanlık konutunda ki Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın bu iftar yemeğine bizzat katılanlardanım. Yemeğe katılanlar arasında bazı İlahiyat Fakültesi Profesörleri, Diyanet işleri Başkanı Prof. Dr. Süleyman Ateş ve yardımcıları, Eski DİB ve Eski Senatörlerimizden Lütfi Doğan, Rıza Çöllü Hoca, değerli ilim adamlarımızda Mehmet Emin Er Hocamız ilk etapta aklıma gelen isimlerdir.
O gün iftar yaklaşırken kendi arabamla iftara gitmiş ve daha sonra TV haberlerinde kendimi de seyretmiştim. Tabii arabalarıyla gelen resmi ve özel davetli ilahiyatçılar Başbakanlık konutunun salonunu doldurmuşlardı.
Ancak benim dikkatimi çeken önemli olaylardan birinin gazeteci ve TV kameralarının olağan sayıdan fazla yer alması ve bunların en küçük detayları bile çekmeye çaba göstermeleriydi.
Gazeteciler ve TV kameraları iftardan önce bir salondan bazı görüntüler aldılar ve kendilerinden “salonu boşaltmaları” istendi.
İftar büyük bir huzur içerisinde yapıldı. Ama ben dâhil hepimiz, hiç alışkan olmadığımız Başbakanlık kotunda ilahiyatçılara bu Başbakanlık iftar yemeği verilmesini biraz şaşkınlık ve biraz buruklukla karşıladık. Şaşkındık, zira “Öz yurdunda garipsin, öz vatanda parya…” diyen şairin bu şiiri yazdığı devirler ile bir Başbakanın iftar yemeğine ilahiyatçıları davet etmesi ve onlara Başbakanlık konutunda yemek vermesi garibimize gitmişti.
Biraz burukluk yaşıyorduk zira bu ülkenin gerçek sahipleri bizdik. Bu ülke “Allah Allah…” diyerek düşman üzerine yürüyen ve “ölürsek şehit, kalırsak gaziyiz…” diyen dedelerimiz tarafından bize vatan yapılmıştı. Ve biz Başbakanlık konutu gibi bir yerde ilk defa bir iftar yemeğinde bir araya geliyorduk.
Bu duygular içinde iftar yemeği yendi, dualar yapıldı. Arakasından ev sahibi olarak Başbakanımız Prof. Dr. Necmettin Erbakan günün mana ve önemini anlatan bir küçük konuşma yapıldı ve vaktin dar olması da göz önüne alınarak akşam namazları kılında ve dağılındı.
Ertesi günü yayınlanan gazeteler ve TV’ler verdikleri haberlerde sanki “ülkemizde ihtilal oldu” havasında haberler verdiler. Meğer neler yapmışız da haberimiz yokmuş, demekten kendimiz alamadık.
Refah-Yol Hükümetini düşürebilmek için, çıkarları bozulan bazı güç odaklarının medyayı kullanarak Refah-Yol hükümetinin başına örmek istedikleri çoraplardan biri…
Daha sonra öğrendiğimize göre bu haberlerde ki sansasyon, bir ay kadar sonra yapılacak (28.Şubat.1997) MGK Milli Güvenlik Kurulu üyelerinin kafalarını bulandırmaya yönelik olduğu anlaşıldı.
Burada bir yanlışı daha düzeltmek istiyorum. O da Refah-Yol hükümeti, 28.Şubatta yıkıldı, yanlışlığıdır.
Refah-Yol Hükümeti 12.Haziran.1997 günü DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’e Hükümet protokolü gereği Başbakanlığın verilmek istenmesi için kendi isteğiyle hükümetin istifa etmesi şeklinde olmuştur.
Hükümet istifa dilekçesini Cumhurbaşkanı Demirel’e verirken yanında da 296 milletvekilinin imzaladığı, “kurulacak Tansu Çiller Hükümetine güvenoyu vereceğiz” beyanları yok sayıldı ve güya demokratik sistem göz ardı edilerek Demirel Hükümeti kurma görevini Çiller’e vermeyerek, Mesut Yılmaz’a verdi. DSP ve DTP de bu hükümete destek olacaklarını açıkladılar.