“Üç beş Müslüman bir araya gelse ilk yapacakları şey nedir?” sorusuna cevap arayalım. İlk yapılacak şey dinin direği namazı kılmak mıdır? Sohbet etmek midir? Oruç tutmak mıdır? Hac etmek midir? Zekât vermek midir? Bu sorunun cevabı; “Müslümanların ilk yapacakları iş önce içlerinden birini kendilerine baş seçmek, sonra namaz vakti girmişse cemaatle namaz kılmak, Ramazan ayı ise oruç tutmak hac mevsimi ise Hacca gitmektir.”
Müslümanların birlik ve beraberliğini sağlayacak birçok ayet ve Hadis-i Şerif vardır. Bunlar yeri geldikçe zikredilecektir. Ancak yazımın burasında Ali İmran suresi 103. Ayeti okuyucularımın dikkatine sunmak istiyorum. Allah (c.c) buyur ki; “vağtesimu bi hablillahi cemian, vela teferragu… - Hepiniz toptan Allah’ın ipine sım sıkı sarılın ve ayrılıp tefrikaya düşmeyin.” Bu ayete göre tek bir Müslüman bile bu tasnifin dışında kalamaz. Dışında kaldığı zaman tefrikaya düşmüş ve bir haram işlemiş olur.
Bazı şairler şiirlerinde gerçekleri vurgularlar. Bunlardan birisi de merhum Sait Çekmegil’dir. İki mısralık şiirini manasını kavramaya çalışalım. MGV Genel Başkanlığım döneminde bu şiiri poster olarak bastırıp ülkemizdeki bütün şubelerime göndermiştim.
“İpi kopan tespihim,/ Dağılmış tane tane./ Acı ama teşbihim,/ Hani nerde İmame? Daneleri toplayın,/ Hak ipine derleyin./ Bir imame bağlayın,/ Tehid gelsin
meydane” diyerek yapılması gerekeni de açıklamıştır.
ADİL DÜZENSİZ ADALET SAĞLANAMAZ
Toplumun bütün haklarının korunmasını sağlayacak, onu iç ve dış düşmanlara karşı koruyacak bir adil bir idareciye ve bir de uygulayacağı “Adil düzen” yasalarına ihtiyaç vardır. Çünkü toplumlar ancak yasalarla yönetilir ve haklar ancak yasalarla korunur. İşte idareci olmaya namzet bir yönetici, toplumun bu haklarını (mal, can, ırz, akıl ve nesil) korumayı baştan kabul etmiş ve topluma bunu taahhüt etmiş insandır.
Efendim, ne güzel… Tam da İslami konuşuyor, giyim kuşamı da İslami, bak cami de yaptırıyor, kur’an da okuyor, bize Cuma namazı da kıldırıyor!” gibi ifadeler, İdarecinin olması gereken özelliklerini bize yansıtmış olmaz. Adil bir idareci, çıkardığı yasaların adil olmasını ve idarede adaletle idare etmesi şarttır.
Nasıl ki sürüsüne kurt dalmış bir çoban, sürüsünü kurttan koruyamıyorsa başarısız bir çoban durumuna düşmekteyse, toplumuna faiz girmiş ve insanlarını sömüren, vergileri zenginlerden değil de fakirlerden alınan, hukuku kuvvetlilere değil de zayıflara işleyen, bir tarafta zevk ve sefa diğer taraf da acı ve gözyaşı varsa o idareci de başarılı bir idareci değildir. Çünkü o toplumu adaletle adaletle yönetmiyor, demektir. Ülkede adalet olmayınca söylediği her şey de boşuna, göstermelik yaptığı her şey de boşunadır.
FERT VE TOPLUMA İLK TEKLİF
İslam’ın ferde ve topluma ilk teklifler farklıdır. Allah (c.c) fert fert bütün insanlara, “Seni ben yarattım. Rızkını da ben veriyorum. Dünya hayatında önce bana iman edeceksin sonra da benim koyduğum ölçülere (din) göre hareket edeceksin” diyor ve imanı teklif ediyor. İnanırsan bu senin dünya ve ahret saadetin için mutluluk olur, eğer inanmazsan dünyada da ahrette de buhranlar, sıkıntılar içinde yaşarsın, buyuruyor.
Bu gün insanlığın çektiği sıkıntılar, işte bu teklifi kabul etmemekten veya gereği gibi inanmamaktan kaynaklanıyor. Adamın başına polis diken polisiye rejimler işin zoruna sarılıyorlar. Hâlbuki polisi insanın kalbine koyarsanız, o önüne dünyaları yığsanız, dönüp bakmaz. Zira bu benim hakkım değildir, der ve hesap günü korkusuyla alıp aşıramaz. İnsanın kalbine polisi koymak hem kolay ve hem de daha ucuzdur.
Ama inançsız ve materyalist, çıkarcı bir nesil yetiştirirseniz, bunlar akıllılık olarak çalmayı çırpmayı düşünür. Ona göre plan yapar, yakalanmaz. Adamın kalbine koymadığınız polisi, başına dikerseniz bile haksızlıkları önleyemezsiniz. Çok zaman ve çok para harcarsınız, yine de olaylar durmadan artar. Hem polis de bir insandır. Onun başına da bir polis dikmeye kalkışsanız bile yine de muvaffak olamazsınız.
İslam’ın topluma ilk teklifi ise içlerinden birinin baş olması, ona biat edilmesi ve verilen görevlerin yapılmasıdır.
Peygamberimizin içinde yaşadığı ve İslam’ın tam ve kâmil bir şekilde yaşandığı Asr-ı Saadet de Peygamberimizin vefatıyla önce baş (idareci) belirlenmiş, daha sonra da o idarecinin etrafında, Saf suresinde belirtildiği gibi “Bünyan-ı mersus – bir duvarın tuğlaları gibi” kenetlenilmiştir.
Peygamberimiz, bütün hayatı boyunca “Adil bir düzenin” kurulmasına çalışmış, yüz bin den fazla Sahabeye irat ettiği “Veda Hutbesi”nde idareci olarak yaptığı icraatlarını anlatmış, mesela; “faiz haramdır” diyerek bir hüküm bildirmemiş, “faizi kaldırdım…” diyerek bir icraatını ortaya koymuştur.