Bir toplum ve hele de bu Müslüman bir toplumun ise güçlü toplum olması şarttır. Çünkü İslam, bütün Müslümanların bir araya gelerek Güçlü toplumu oluşturmalarını emreder. Ali İmran suresi 103. Ayeti bunun en açık ispatıdır. Cenab-ı Hak, “Hepiniz Allah’ın ipine sım sıkı sarılın. Ayrılıp tefrikaya düşmeyin” buyururken, Peygamberimiz (s.a.v) Hadis-i Şeriflerinde; “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.” buyurmaktadır. Bu konuda daha birçok ayet ve Hadis-i Şerif bulunmaktadır.
Allah’ın ipi yani Kur’an-ı Kerime sarılmak, onun emirlerini yerine getirmekle mümkündür. Birlikte olmanın ilk şart ise “Adil düzeni kurmak” için çalışan “…bizden olan…” bir Emire hep birlikte bağlanmak ve ona itaat etmekle mümkündür.
Burada üç şartın altını çizmek istiyorum ki yanlış değerlendirme yapılmasın ve yanlış yola gidilmesin. Birinci şart Emir’in Adil düzeni kurmak için o makamda olması şartıdır. Adil düzen (nizam, sistem) lafla kurulmaz. Onu kurmak demek Kanunları, Genelgeleri, Tamimleri çıkartırken Adil düzenin esaslarını gözetmektir. Çünkü bir sistem ancak kanunlarla kurulur. Ancak bu çalışmayı yapacak insan “sizden olan…” tasnifi içine girebilir. Yoksa toplantılarda kalabalıklara hitap ederken güzel güzel konuşan ama iş icraata gelince Adil düzenin yanından bile geçmeyen insanlar “sizden olan” hükmü içine girmezler.
İkinci şart Emir’in vereceği bir görevi yapmayı baştan kabul etmektir. Bu harekete “Biat – bağlanma” denir. Bir Müslüman, biat ettiği bir Emire itaat etmezse Emir’i kabul etmemiş demektir. Fetih Suresi 10. ayet bu durum açıklanmış; “Biatinden döneneler kendi aleyhlerine dönmüş olurlar. Allah (c.c) onlara büyük azap verecektir. Biatinde sadakat gösterenlere ise Allah (c.c) büyük bir mükâfat verecektir” buyurmuştur.
Üçüncü şart ise Güçlü toplumu parçalamaya yönelmek, kendini beğenmek ve bir baş olma sevdasına kapılmak, Emir’in kararlarına itiraz etmek (istişare ederken her şey söylenebilir), çevresine bir takım insanları toplayarak onlara kulis yapmak, onları da isyana teşvik etmek, dinimizde haram (yasak) kılınmıştır. Allah (c.c) bunu da Al-i İmran 103. Ayette açıkça belirtmektedir. “…Vela tererrgu – ayrılıp tefrikaya düşmeyin” buyurmaktadır.
GÜÇLÜ TOPLUM MEKKE’DE KURULUYOR
Güçlü toplum ilk defa Medine’de Peygamberimiz döneminde karşımıza çıkmaktadır. Peygamberimiz en yakınlarından başlayarak İslam’ı anlatmış ve onları İslam’a davet etmiştir.
Dar-ül Erkam (Erkam’ın evi) da Müslümanları toplayarak onları eğitmiş ve hayatın zorluklarına karşı yetiştirmiştir. Onlara Müşriklerin eziyetlerine ve Mekke’de nefislerine hoş gelen şeylere (kumara, zinaya, içkiye) karşı da sabır göstermelerini tembih etmiştir.
Bu şekilde çalışmalar sürerken biset’in 12 yılında, Medine’den gelen 12 kişi önce “Kelim-i Şahadet” getirerek Müslüman olmuşlar, daha sonra Peygamberimizle birlikte Mekke’den 10 km. kadar uzakta olan (Arafat yakınlarında) Akabe kayalıklarına giderek orada ona “biat” etmişlerdir. “Ya Rasulallah… Anam babam sana feda olsun. Seni kendimizi koruduğumuz gibi koruyacağız” demişlerdir. (1. Akabe biatı)
Bunlar Medine’ye dönerlerken Peygamberimizden kendilerine İslam’ı anlatacak ve Kur’an okumasını öğretecek bir Hoca istemişler, Peygamberimiz de onlara Mus’ab Bin Umeyr’i Hoca olarak göndermiştir.
Ertesi sene Medine’den Mekke’ye gelerek Peygamberimizle görüşen ve yine Akabeye giderek ona biat eden Medinelilerin sayısı artmış, bu kere 2 si de kadın olmak üzere 75 kişiye çıkmıştır. Onlar da yine Akabe’de Peygamberimize “biat” ederek onun Peygamberliğinin yanı sıra Emirliğini de kabul ve tasdik etmişlerdir. (2. Akabe biatı)
Toplumun güçlü olmasını sağlayacak en önemli husus, (rengi, dili, ırkı ne olursa olsun) birbirinin kardeşi olmasıdır. Hucurat suresi 10. Ayette “Mü’minler birbirinin kardeşidir” buyrularak Müslümanların Güçlü toplumda ne yapmalarını açıklamıştır.
Mekke’den Medine’ye hicret eden Muhacir Cafer ibn-i Ebu Talip (r.a), Medine’de İslam ordusunun sancaktarlığını yapmış olan Ensardan (Medineli) Eba Eyyup El Ensari (r.a), fakir ama alim Ebu Hureyre (r.a), Faris-i (İranlı) Selman-ı Farisi (r.a), Habeşli bir köle olan siyah tenli Bilal-i Habeşi (r.a) birbirlerinin kardeşi olmuşlardır.
Güçlü toplum da, Ana – baba ve aile içi yakın ilişkilerin kurulması, ailede bireylerin birbirlerine olan hak ve sorumluluklarının ilan edilmesi, akrabalık ve hısımlık ilişkilerinin üst seviye çıkartılması, komşuluk münasebetlerinin artırılması, işçi ve işveren ilişkilerinin düzenlenmesi, misafir ve ev sahibinin birbirlerine olan görevleri, Hoca ve talebe ilişkilerinin tanzimi, ilme ve âlime gösterilmesi gereken saygı ve hürmet gibi her sahada insanları birbirlerine yaklaştıran esasların belirlenmesi ve bu esasların yaşanır hale gelmesidir.
YORUMLAR