Ülkemizi uzun zamandır meşgul eden bazı kelimeler var. Aslında bu kelimelerin ne ilim literatüründe, ne hukuk dilinde veya ne de siyasi deyişlerde bir tarifi yapılmamıştır. Ancak bakıyorsunuz her kafadan bir ses çıkıyor ve tabiri caizse birçok kişi bu kelimeleri kullanarak bulanık suda balık avlamaya kalkışıyor. Bu kelimeler başında “laiklik çiğneniyor ve şeriat geliyor” kelimeleridir. Bu kelimeleri sürekli kullanan bir kısım medya, kamuoyunda endişelerin doğmasına sebep olmaktadır.
Gerçekten laiklik elden gidiyor mu? Şeriat geliyor mu? Bu konular ciddi verilere dayandırılarak araştırılmış mı? Hangi bulgular ve hangi örneklerle bu kanaate varılmış. Bunların hiç birisi yok. Kaldı ki yukarıda belirttiğimiz gibi bunların tarifleri bile yapılmış değil. Bunun ne olduğunu bilmeden, değerlendirmesine girmeden neler söylenebilir ki? Ancak zaman zaman birilerinin çıkıp ve zaten “milleti tahrik ve tahrip etmeye hazır” bekleyen medyayı da kullanarak yaygarayı bastığını görmekteyiz.
LAİKLİK ÇİĞNENİYOR
Bu kelimelerin tariflerine girmeden ilk etapta söylenebilecek şeyler şunlar. Bu laiklik nemenem şeydir? Yere serilmiş halı mıdır, kilim mi? Yoksa başka bir şey midir ki, iki de bir bunun çiğnenmekte olduğu söylenmektedir? Eğer çiğneniyorsa, bu laiklik niçin yerlerdedir de başlar üzerinde değildir? Eğer birileri bunu yere atmışsa elbette birileri de bunu çiğneyecektir. Madem bu laiklik kıymetli bir şeydir o halde bunu başlar üzerinde taşınması ve yerden kaldırılıp onun çiğnenmesinin önlenmesi gerekmez miydi?
Aynı fikir egzersizini “şeriat geliyor” kelimesinde de söylemek mümkün. Nedir bu şeriat? Bunu kim veya kimler getireceklerdir? Şeriat (hâşâ) bir hayvan mı ki de yularından tutulup çekilince gelsin? Şeriat iyi bir şey midir, kötü bir şey mi? Getirmek isteyenler mi doğru söylüyor yoksa buna karşı çıkanlar mı? Halkımız ve gençlerimiz hangi söze, hangi harekete inansın ve desteklesin?
Görülebildiği kadarıyla, genellikle şeriatı getirmek isteyenlerin halkın içindeki bazı guruplar, karşı çıkanlar da devletin bazı yetkilileri olduğu gözlemlenmektedir. Niçin bunun tersi olmamaktadır? Yani şeriatı getirmek isteyenler devletin yetkilileri, karşı çıkanlar ise halktan bazı guruplar…
Şunu da iyice kafamıza sokalım ki şeriat, 1400 sene önce peygamberimiz kanalıyla Allah (c.c) tarafından bütün insanlığa gönderilmiş bir saadet reçetesi olarak önümüzdedir. Bunun bir daha gelmesi gibi bir sözü söylemek, herhalde abesle iştigal etmekten başka bir şey olmayacaktır.
ÇÖZÜM NEDİR
O halde devlet yetkilileri, geniş halk kitlelerini halkın içindeki bu “şeriat getireceğiz” diyen gurupların yanına itmeyerek kendi yanlarında yer almasını istemeleri daha doğal, ellerindeki icra gücüyle bunu sağlamaları daha kolay değil midir?
Halkın, taraflardan birinin etrafında toplanması o görüşün benimsenmesini sağlamak başarı şansını artırmaz mı? İcraatlarıyla halkı ezen bir devlete halk sıcak bakar, onun (doğru da olsa) görüşü etrafında toplanır mı? Her iki görüş arasında hakem durumundaki halk (yanlış da olsa) marjinal gurupların etrafında toplanmaz mı?
Bu ve benzeri soruların cevabı, devlet yetkililerinin icraatlarıyla halkın gönlünü kazanmasının daha doğru bir yol olduğudur. Ekonomik, siyasi, ahlaki, hukuki, ilmi ve idari açılardan halkın istediği ve beklediği icraatları yapması ve onun memnun edilmesi gerekir ki halk kurtuluşunu başka yollarda aramasın.
HALKI MUTLU EDİN
Akıl için yol birdir. “Halkının yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu ülkemizde gerçek İslam’ın çocuklarımıza ve gençlerimize öğretilmesi, inançlarıyla ilgili taleplerine karşı çıkılmaması, siyaseten, hukuken, idareten ve malen baskı altında tutulmaması gerekir. “Bu ve benzeri sahalarda baskı mı var mıdır?” derseniz, bunu tarafsızlığından emin olduğunuz kişi ve
kuruluşlarla araştırtabilirsiniz. Anketler yaptırabilir ve hala emin olamadıysanız halka sorar, referanduma gidersiniz.
Bu konuda bir takım rantiyeci medyayı kullanacak olursanız daha baştan kaybettiniz demektir. Çünkü bu medya kuruluşları her zaman kendi çıkarlarını gözetmekte ve ülke gerçeklerini haber ve yorumlarında yansıtmamaktadırlar. Onlar için önemli olan şey, yıllık bançolarındaki faaliyet gelirleri değil “faaliyet dışı gelirler” kalemindeki rakamların yüksekliğidir. Yani devlete borç vererek (kredi vermek veya tahvil almak gibi) oturdukları yerde faizden para kazanmak böylece devleti ve milleti ekonomik açıdan soymaktır.
“Sen sallabaşını, ben bilirim işimi” de diyebilirsiniz ama bu tutumunuzla uzun süre halkı kendi yanınızda tutamayacağınızı, karşı tarafa yani “Şeriatı getireceğiz” diyenlerin yanına itmiş olacağınızı da unutmamanız gerekir.
Biz, bu sözü söyleyenlere ceza veririz, onları hapse atarız gibi sözlerin çözüm olmadığını da söylemek istiyorum. Çünkü fikirler zorla ortadan kaldırılamadığı gibi o türlü tedbirler, bu fikirlerin ve söyleyenlerin daha çok güçlenmesini sağlayacaktır. Hapse atmak veya ceza vermek onları, halkın gözünde kahramanlaşacaktır.
Halk, her sahada cendere içerisine sokulmuşsa ve bu baskılardan kurtulmak için yol arıyorsa böyle bir halktan, içindeki zor şartlardan kurtulabilmek için sağdan soldan gelen seslere kulak kabartacak ve kendine en uygun sesin gurubuna katılacaktır. Halkın katıldığı guruplar ise marjinal (macera arayan küçük bir gurup) olmaktan çıkarak bir halk hareketine dönecektir.
“Ya verirsin altıntopu ya da altınla doldurursun küpü” başka ne bekleyebilirsiniz ki?
Evet, şeriat Allah’ın biz kullarına gönderdiği ve serapa Adalete dayanan emir ve yasaklarıdır. Bir yerde “Ben Müslümanım” diyen varsa orada “şeriatçı da vardır” demekse.
YORUMLAR