Geçtiğimiz günlerde yaşça benden büyük eğitimci bir ağabeyimiz “sosyal ilişkilerimiz gittikçe zayıflıyor” şeklinde dert yandı. Dedi ki; “Rahmetli babam özellikle dini bayramlarda bizleri ailece akrabalarımıza götürürdü. Bizler de aile fertleri olarak annem ve kardeşlerim 6 kişi olarak hiç sesimizi çıkarmadan giderdik. Bu ziyaret işi babamın büyükleri hayatta oldukları sürece hep böyle devam etti.
Ne zaman ki babamın büyükleri o muhterem kişiler bu dünyadan göçüp gittiler bu iş bitti. Babam haklı olarak gittiğimiz büyüklerimizin hayatta olan çocukları tarafından karşılık bekledi ama maalesef o da karşılık bulamadı. Neden? Nedeni şu; Babamın bizleri götürdüğü büyüklerimiz belli ki aynı alışkanlıkları kendi aile efradına öğretmemiş veya öğretmiş ama çocukları yapmamış.
Peki biz ne yaptık? Evlendik, çoluk çocuk sahibi olduk. Çocuklarımız büyüyünce bir baba olarak büyüklerimizden gördüğümüz şekilde bu alışkanlığı bir süre sürdürmeye çalıştık. Ama bir müddet sonra devam edemedi. Neden? Nedeni şu; Çocuklarım bir müddet sonra şunu söylemeye başladılar. Baba, biz sizlerle beraber gerek akrabalarımıza, gerekse arkadaşlarınıza gidiyoruz ama onların çocukları evde değiller? Neden? Onlar bize gelirlerken biz evde misafir karşılamak için onları bekliyoruz ama çocukları yanlarında yok! Neden?
Doğruyu söylemek gerekirse çocuklarıma uygun bir cevap veremedim. Öyle ya ziyaret için gittiğim yere ailece gidiyorum gittiğim ailenin çocukları evde yok, aileler bize ziyarete gelirken çocukları yanlarında yok bizim çocuklar niye evde olsunlar? Olmadılar da zaten. Daha sonra da ziyaret işi karı koca olarak bizlere kaldı.
Bu iş nereye kadar gider, gittiği yere kadar. Şimdi son durum şu; Aynı yaşta olan akraba ve arkadaşların çocukları ile benim çocuklarım tesadüfen de olsa tanışıyorlarsa ve arkadaşlık yapabiliyorlarsa ne ala! Aksi halde aynı yaşta olan akrabalar ve arkadaşlar bu hayattan göçüp gittiklerinde veya gittiğimizde kimse kimseyi tanımayacak demektir. Herkes birbirine yabancılaşacak. Maalesef durum öyle görünüyor.
Hal böyle olunca iş nereye kadar gidiyor biliyor musunuz? Söyleyeyim; Aynı apartmanda ve mahallede komşu olanların komşuluk ilişkileri, aynı camide namaz kılan Müslümanların camiden çıktıklarında birbirleri ile olan ilişkileri zayıflıyor ve bitiyor. Böyle giderse korkarım ki insani ilişkiler bitecek.
Akrabalar ve arkadaşlar arasında, apartmanda, mahallede, camideki cemaat ilişkileri böyle olan bir toplumda yer alan bizler resmi-özel fark etmez kurumlardan ne bekliyoruz? Maalesef oralar da aynı. Yukarıda bahsettiğim yaşantı oralara da yansımış.
Hastaneye gidiyorsunuz tanıdık bir doktor sizi gördüğü halde görmezden geliyor. Neden? Belki bana bir şey sorar diye görmemeye gayret ediyor. Herhangi bir kuruma gidiyorsunuz tanıdık bir çalışan gördüğünüzde önüne bakıyor. Neden? Bana bir şey sormasın diye. Yolda, bina koridorlarında, merdivenlerde, asansörde birbirimize merhaba, günaydın, selam verme kültürümüz, alışkanlığımız yok denecek kadar azalmış. Örnekleri çoğaltabilirim ama moraller daha fazla bozulmasın diye bu kadarı yetsin.
Kurum idarecileri görev yaptığı kurumlarda emrinde bulunan birimleri ziyaret etmezse, onlarla göz göze gelmezse, problemleri var mı yok mu sormazsa o kumdaki çalışma ortamının verimli olup olmadığını nasıl takip edecek? Birim çalışanları arasında dargınlık, kırgınlık varsa, kurumlarda görev yapan idareciler, memurlar, işçiler birbirini tanımazsa, iyi ilişkiler içinde olmazsa, kurumlardaki bu samimiyetsizlik nasıl bilinecek? Belki idareciler farkında değiller ama bu durumun vatandaşa olan olumsuz yansımasının önüne nasıl geçilecek?
Mesela; Bir kurum idarecisi kurumundaki kişileri zaman zaman bir araya getirse, o kişilerin birbirlerini tanımasına imkan verse, bu arada kendisi de kurum çalışanlarını daha yakından tanıma imkanı bularak ikili ilişkilerin geliştirilmesi adına daha doğru olmaz mı? Kurum idarecisi gerektiğinde görev yaptığı kurumun hedeflerini, vizyonunu çalışanlarına 3-5 dakikalık bir konuşma ile aktarsa, bir kurum kültürü oluşması için yardımcı olsa bundan kimin ne zararı olur. Bunları yapmak için illa da mesai saatlerini kullanmak gerekmez. Böyle bir etkinlik, önceden belirlenen herhangi bir cumartesi günü çay içmek şeklinde olabilir. İlerleyen zamanlarda aileler olarak bir araya gelinebilir. İyi ama o zaman da masrafı kim karşılayacak? Sorusu akla gelebilir. Çok kolay. Herkes yediğinin, içtiğinin masrafını karşılayacak. Her çalışan, ailesiyle birlikte zaten arada bir herhangi bir yere çay içmeye, kahvaltı yapmaya gitmiyor mu?
Toplumumuzu tanımalıyız, birbirimizi tanımalıyız, samimi olmalıyız, yanlışımız varsa önce kendimizi düzeltmeliyiz. Birçok kurumda AR-GE birimi vardır. Bu birimler ne iş yapar? Kurum idarecileri bu konuların ne kadar farkındadırlar bilemem. Ama bu konunun çok önemli bir konu olduğuna inanıyorum. Bir şeyler yapmak, bir tarafından başlamak lazım. Yoksa gidişatı iyi görmüyorum.”
Doğru söze ne denir ki? Bu iş bir eğitim işidir. Eğitim işidir ama eğitim işidir diyerek de gelecek nesli bekleyecek halimiz yok. Bu iş ailede anne, baba ile başlar. Her anne, baba, öğretmen, idareci de bir eğitimcidir. Gerçekler, ayrıntılarda gizlidir. Yanlışın neresinden dönülürse kardır. Hoşça kalın.
YORUMLAR