Bugün eğitimcilik yönüm ağır bastı! Yaklaşık iki hafta önceydi. Bir öğlen namazı çıkışı cami bahçesinde üç arkadaş oturmuş çay içiyorduk. Yanımıza baba dostu, nurani yüzlü yaşlı bir hacı amca geldi, selam verdi. Masamıza buyur ettik. Hal hatır ettikten sonra hacı amca bize az önce yaşadığı bir olayı anlattı.
“Ben dedi öğlen namazı için camiye girmezden önce esnafın birine uğradım. Evime lazım olan bir malzemenin fiyatını sordum. İşyerindeki tezgahtar 25 tl. dedi. Tamam dedim cami çıkışı nasipse gelip bunu alacağım. Cami çıkışı aynı esnafa gittim alacağım o malzemeden iki metre aldım. Kaç lira ödeyeceğim diye tekrar sordum. Tezgahtar, 60 tl. ödeyeceksiniz demez mi?
Sanki başımdan aşağıya kaynar su döküldü. Dedim ki oğlum bu nasıl esnaflıktır? Ben camiye girmeden önce buraya geldim. Sana bunun fiyatını sordum 25 tl. dedin. Namazdan sonra ne değişti ki bu malzemenin fiyatı 30 tl. oldu. Ben yaşı 90’na yaklaşmış bir kişiyim ama aklım yerinde. Sen beni yaşlı gördün de bunamış falan mı zannettin, ayıp değil mi senin yaptığın? Oğlum sen beni tanır mısın, kim olduğumu bilir misin? Oğlum! Senin bu dükkanın, içindeki malzemeleri ile birlikte kaç tl. eder? Ben bu dükkan gibi üç dükkanı satın alabilecek güçteyim bunu bilir misin? Ben senin deden yaşında bir kişiyim. Beni yaşlı görünce ne zannettin bilemem ama insanlara karşı biraz saygılı olun ya.
Herhalde sesim biraz yükselmiş olacak ki dükkanın sahibi yanımıza geldi. Ne oluyor burada diye sordu? Durumu kendisine anlattım. Dedim ki bu ne terbiyesizliktir, bu ne ahlaksızlıktır, saygı kalmamış, esnaflık ahlakı kalmamış… İyice çıldırmışım ama. Neyse, işyeri sahibi koluma girdi beni teskin etti, oradan beni kibarca aldı ve masasına götürdü. Benden özür diledi, çay ısmarladı falan. İşyeri sahibi gönlümü aldı helalleştik. Şimdi oradan geliyorum” dedi. Tabi bizler de üzüldük bu duruma kendisini teskin ettik. Hacı amca bize olayı anlattı ama esnafın hangi esnaf olduğunu söylemedi! Laf lafı açtı derken hacı amca bize saygıdan, doğruluktan, dürüstlükten, insani ilişkiler gibi çok güzel, ibret alıcı konulardan bahsetti. Bizler de kendisini zevkle dinledik, teşekkür ettik ve hacı amcayı uğurladık gitti.
***
Gelelim kurumlaraa. İdareciler, temsil ettikleri kurumun ekip başıdır. Ekibin yaptığı her işten sorumludur. Bu iş tepeden aşağıya doğru her kurum ve kuruluşlar için aynıdır.
Diyelim ki herhangi bir kuruma herhangi bir iş için ziyarete gittiniz. Kurumun ilgilisi sizi oturduğu yerden mi karşılar? Hayır. Öyle bir saygısızlığı kimse yapmaz. Yaşı, unvanı ne olursa olsun ayağa kalkar ve sizi öyle karşılar! Bu hareket, siyasetçiyseniz partinizin, devlet adına görev yapıyorsanız görev yaptığınız kurumun insanlara verdiği değeri gösterir. Her şey bir tarafa bu hareket şahsınızın insanlara verdiği değer açısından da çok önemlidir. Kaldı ki makamınıza gelen kişiyi sevseniz de sevmeseniz de aynı saygıyı göstermek durumundasınız. Özellikle de içinde bulunduğumuz toplumun adet, gelenek ve göreneklerimiz açısından buna adeta mecbursunuz.
Her kim olursa olsun kişinin ağzından çıkanı kulağı duyacak, yaptığı her hareket, attığı her adım ölçülü olacak. Bu işin dalgınlığı falanı filanı olmaz. İnsanoğlu çok hassastır affetmez. Bazısı, yapılan yanlışlığı veya kabalığı hoş görür gibi olsa da aslında hoş görmez heybesine koyar, gerektiği zaman da heybesinden çıkarır ve önünüze koyar. Bazıları da, yukarıdaki hacı amcanın yaptığı gibi heybe taşıma zahmetinde bulunmaz adamın yüzüne yüzüne vurur. Hangisi doğrudur bilemem ama doğru olan; Asıl işyeri sahibinin, idarecinin ve o müessesede çalışanların kapısına gelenlere karşı saygılı olmalarıdır! Çünkü müşteri her zaman halkıdır!
Bir esnaf, bir idareci, emrindeki tüm çalışanların yaptıklarından ve yapmadıklarından da sorumludur. Yani “Bir mıhın bir nalı, bir nalın da bir atı kurtarması…” veya tam tersi gibi!
Ne demişler? “At sahibine göre kişner” Yönetici konumunda olan kişiler örnek olması gereken kişilerdir. Çalışanlarına nasıl davranırlarsa, çalışanları da öyle davranırlar. Bu durum sadece iş konusunda değil sosyal yaşamda da aynıdır. Kapınıza gelenin kim olduğunu bilemeyebilirsiniz, ya çok zengin ya da çok derindir. Saygılı olan ise hiçbir zaman kaybetmeyendir.
***
Hamam parası fıkrası: Hoca uzun zamandır hamama gitmiyormuş. Şööyle dört başı mamur, tenine yakışır bir hamam sefası yapmak niyetiyle hamamın yolunu tutmuş. Hamam ashabından kim tanır ki Nasrettin Hocayı? Bakmışlar hırpani kılıklı bir âdemoğlu; İlgilenmemişler bile. Verdikleri tasın bakırı çıkmış vaziyette; tuttukları peştamal eski mi eski… Hoca işini bitirip çıkarken aynacıya on akçe bırakmış. Hamamcılar, paşalar gibi uğurlamışlar Hocayı ama, hoş karşılamayınca hoş uğurlama neye yarasın…
Ertesi hafta Hoca yine aynı hamama gitmiş. Bu sefer Hoca’yı el üstünde tutmuşlar. Hizmetin de, hürmetin de kusursuzunu etmişler. Hoca kurunmuş, taranmış, çıkarken aynacıya bir akçe bırakmış! Söylemeyi de unutmamış: Yanlış anlamayın çocuklar, bugünün ücretini geçen hafta ödemiştim; bu bir akçe geçen haftanın ücretidir.
Hoşça kalın.
YORUMLAR