Olayın perde arkası!
Her gördüğünüze ve duyduğunuza inanmayın. Araştırın, sorun, soruşturun, öğrenin ondan sonra gördüğünüze, duyduğunuza inanın veya inanmayın. Aksi halde yanlış olur ve vebal altında kalırsınız! Bir arkadaş, yıllar evvel başından geçen ibretlik bir olayı arkadaşına anlatrken duymuştum. Olay şu;
“Biz dedi 8 arkadaş bir kurumda görev yapıyoruz. Arkadaşlarımız ülkemizin değişik şehirlerinden. Görev süresi içinde arkadaşlarımızın anne babaları ile ailece tanışmıştık. Yaz tatillerinde arkadaşlarımızın memleketlerine giderdik. Bu arkadaşlarımızdan birisi de Sakarya’nın Geyve ilçesindendi. Üzümlerin olduğu bir mevsimde zaman zaman Geyveli arkadaşım ile Geyve’ye giderdik. Yine bir üzüm zamanı Geyve’li olan arkadaşım ile birlikte bir hafta sonu Geyve’ye gitmiştik. Arkadaşımın babası beni çok severdi. Her gittiğimizde de bizi üzüm yemek için üzüm bağına götürürdü. Sağ olsun yapılan üzüm ikramını alırdık biraz da çoluk çocuğa götürmek için bir iki poşet hazırlardı. O zaman bana demişti ki oğlum; Sen İzmirli’sin yolun buradan geçer yine böyle bir üzüm mevsiminde yolun buralardan geçerse bana hiç sormana gerek yok, çoluk çocuğunla birlikte üzümlüğe uğrarsın istediğin kadar üzüm yersin. Hatta memleketine de götürebilirsin. Eğer böyle yapmazsan sana gönül koyarım şeklinde bir de tembihte bulunurdu.
Yine yıllar önce 5 arkadaş Isparta’da askerlik görevimizi yapmak için Düzce’den ayrıldık. Kısa dönem askerliğimizi yaptık. Askerliğimiz bitti dönüş yolculuğumuz başladı. Hep birlikte 5 arkadaş otobüsle Sakarya’ya doğru gelirken arkadaşlardan birisi demez mi ki otobüs şimdi Geyve hattından geçer mi? Bizim o üzüm bağı olan arkadaşın tarlasına yakın bir yerde mola verir mi, derken otobüs sağa sinyal verdi ve tam da o üzüm bağına yakın olan yerdeki bir tesiste durdu. Tamam dedik tam da içimizden geçtiği gibi oldu. Otobüsümüz orada 20 dakika yemek molası verdi.
Araçtaki yolcular kimisi çay içmeye, kimisi yemek için tesisteki lokantaya girdiler. Biz 5 arkadaş hemen alel acele koşa koşa arkadaşımızın üzüm bağına gittik, poşetlerimizi üzüm salkımlarıyla doldurduk derken anonstan bir ses: Sayın yolcular! Sakarya’ya gitmekte olan otobüs yolcuları otobüsünüz hareket halindedir lütfen otobüsteki yerlerinizi alınız.
Eyvah dedik hemen apar topar koşa koşa otobüs yolcularının bize manalı manalı bakışları altında otobüse geldik koltuklarımıza oturduk. Bindik ama gel de bize sor nasıl bindiğimizi? Bir şeyi düşünememiştik. Üzüm sahibi amcanın bize verdiği izin var ama onu sadece biz biliyoruz. Bize bakan o yolcuların gözü önünde biz ne duruma düşmüş olduk? Hırsız! Peki biz hırsızlık mı yaptık? Hayır. Allah da biliyor, kul da biliyor ki biz üzüm bağının sahibi olan büyüğümüzden izinliydik. Sorup soruşturmadan hüküm verirseniz yapılanın adı hırsızlıktır olur. Sorup öğrenirsen özür dilersin!” Boşuna söylememişler; Gözünle bile görsen araştırmadan, sorup soruşturmadan inanma diye. Sonra mahcup olursun!
İnsafsız öğretim görevlisi!
Bir başka arkadaş da yine yıllar evvel başından geçen bir başka ibretlik olayı arkadaşına anlatıyordu. Olay şu;
“Üniversite öğrencilerinden birisi dersinden kaldığı öğretim görevlisi için, okul merdiveninin önünde bir gurup öğrenci arkadaşına bahsi geçen o öğretim görevlisi hakkında ağza alınmayacak sözler söylüyor. Öğretim görevlisi arkadaş da tam o sırada okul merdivenlerini yukarıya çıkıyor. Kendisi hakkında söylenen bu sözleri duyuyor, bunun üzerine merdivenlerden aşağıya inip o guruba doğru gidiyor. Kendisi hakkında olumsuz sözler sarf eden o öğrenciye soruyor? Sen bu lafları benim için mi söylüyorsun?
Öğrenci; biraz buruk bir şekilde evet hocam diyor. Öğretim görevlisi olan hoca orada bulunan tüm öğrencilere diyor ki buradan kimse ayrılmasın.
Şimdi hakkımda konuşan bu arkadaşınıza soruyorum ama lütfen sizler de dinleyin. Sen hangi bölümde okuyorsun? İşletme bölümünde. Bu okul kaç yıllık bir okul. 2 yıllık. Peki kaç yıldan beri bu okula geliyorsun? 4 yıldan beri. Kaç sınav hakkın kaldı? Bundan sonra sınav hakkım yok hocam okulu bitirememiş olarak okuldan ayrılmak zorundayım. Güzel.
Peki evladım sınavda kaç soru yaptın? Öğrenci başını öne eğdi. Hiç yapmadım hocam. Peki boş kağıda kaç puan vermemi bekliyordun evladım? Sıfır hocam. Peki sen kaç puanla sınıfta kaldığını söylüyorsun? Sıfır nokta bilmem kaç ile! Yani ben sana sıfır değil ama belli miktarda bir not vermişim öyle mi? Evet hocam. Doğru mu? Doğru hocam.
Evladım; Ben sana senin sınıfını geçeceğin kadar not verdiğimi biliyorum. Sen de sınıfta kaldığını söylüyorsun. Ama senin daha önceki aldığın notlar sıkıntılıysa ben bu durumda sana ne yapabilirdim? Haklısınız hocam. Peki bu kadar arkadaşını buraya toplamışsın benim hakkımda dedikodu yapıyor atıp tutuyorsun. Benim hakkımda söylediğin bu sözleri duymasaydım bu kadar arkadaşına beni kötü olarak tanıtmış olacaktın, beni öğrencilerine zulmeden bir öğretim görevlisi olarak tanıtmış olacaktın. Bu yaptığın sana yakışıyor mu? Bu yaptığın hangi ahlaki kurallara uyuyor söyler misin bana? Haklısınız hocam. Haklı olmak yetmez evladım. Önce buradaki arkadaşlarından özür dilemelisin. Şimdi ben sana öyle bir hareket yapacağım ki beni hayatın boyunca hiç unutmayacaksın. Tamam mı? …” Sorup soruşturmazsan kötü hoca! Sorup soruşturur öğrenirsen özür dilerim hocam! Boşuna söylememişler; Kulağınla bile duysan araştırmadan, sorup soruşturmadan inanma diye. Sonra mahcup olursun! Hoşça kalın.
YORUMLAR