Arkadaşlarla sohbet ederken hali hazırda görev yapan bazı arkadaşların yeniliklere (resmi-sivil fark etmez) ayak uyduramadıkları söz konusu olmuştu. Bunun üzerine arkadaşlarımızdan biri bir gün katıldığı bir konferansta duyduklarını anlatmıştı. Konferans; Japon mucizesi üzerine doktora tezi yapan Öğr. Üyesi Prof. Dr. Mustafa Özel (Ekonomist) tarafından verilmiş. Anlatılanlar çok ilgi çekici olduğu için paylaşmak istedim.
“…Japonlar her zaman geleneklerine bağlı kaldılar bu bir gerçek. Fakat aynı Japonların Sanayi devrimini geleneklerine hiç taviz vermeden, örf ve adetlerine tam anlamıyla bağlı kalarak yaptıklarını söylemek çok da doğru bir ifade tarzı değildir.
Japon toplumuna bundan 200-300 sene öncesine bakarsak sınıf olarak bir imparator ailesi var. Toplumun üst kesimini ifade eden, toprağı, üretim araçlarını, köyleri elinde bulunduran Samuray’lar var. Samuray’ların topraklarında çalışan köylüler ve ırgatlar var. Onlara bir nevi hizmet ediyorlar. Onlardan aldıkları ile geçiniyorlar ve aynı zamanda askerlik yapıyorlar. Bir de toplumda tüccar kesimi var.
Tüccar kesimi özellikle Samuray’lar tarafından pek hoş görülen, takdir ve tasdik edilen bir kesim değil. Sebebi ise bu kesimin ticaret yapıyor olması. Samuraylar, bu kesimin halkı kandırdıklarını düşünüyorlar. Bunlar 3 kuruşa alıp 10 kuruşa satan üç kağıtçı bir kesim olarak görüldükleri için bu kesime olumsuz bakıyorlar.
Hatta ve hatta bunları o kadar sevmiyorlar ki mesela; Japon toplumunun önemli bir Samuray ailesi olan Honda ailesi Samuray ailesinden ve geleneğinden gelen bir aile. Honda’nın kurucusunun dedesi bir gün onun babası için bir terbiye edici, ona geleneği göreneği öğreten birisini tutmuş. Bir gün bakıyor ki tuttuğu kişi, oğluna matematik, aritmetik öğretiyor. Sen benim oğluma ahlaksızlığı mı öğretiyorsun diye adamı azarlıyor. Benim oğlumu tüccar mı yapacaksın diyor. Yani tüccarlar için bu kadar ilginç bir anlayış var. Matematiği öğrenen kişi Honda’yı kuruyor yani ilk bisiklet veya motorlu bisikleti yapan kişi. Daha sonra da onun oğlu, Honda motorunu daha da geliştiriyor.
Bunu niye söylüyorum? Adamların tüccar kesimine bakışının anlaşılması için. Peki böyle bir toplum nasıl oldu da yani Matematiği öğrenen çocuk ilk motorlu bisikleti yaptı, onun oğlu da Honda’yı kurdu ve geliştirdi? Yani baba oğul. Peki tüccarlarına, yatırımcısına iyi gözle bakmayan bir toplum sanayide nasıl bir dev haline geldi?
Sebebi şu: Japonya birçok adadan oluşmuş, depremlerin çok olduğu, coğrafyası zor bir ada ülkesi. Japonlar kendi hallerinde yaşayan insanlar. Savaşçı ve geleneklerine bağlı bir millet. Ara sıra savaş yapıyorlar, iyi de savaşıyorlar, ölümden korkan insan değiller. Dolayısıyla böyle insanların ülkesini işgal etmek o kadar da kolay değil. Ama sanayi devrimini gerçekleştirmeye başlayınca, özellikle gemilere dıştan yanmalı motor diye tabir ettiğimiz buhar motorları takılınca, buhar gücü keşfedilip de gemilere uygulanmaya başlayınca, Avrupalı sömürgeciler, çoğunlukla İngilizler, İspanyollar, Portekizlilerden oluşan koloniler daha sonra Alman’lar, Ümit burnundan döndüler yeni dünyaları keşfetmeye başladılar. Hindistan’a, Endonezya’ya, Filipinler’e derken Japonya önlerine kadar geldiler. Japon’ları gemileriyle bombaladılar. Bir daha geldiler Japon sahillerini bir daha bombaladılar.
Japonlar teknolojiye sahip değil. Kendi küçük filikalarıyla bu gemilere bir şey yapmaları da mümkün değil. Japonlar şok içinde kaldılar. Bir kere bu adamlar kim ve nereden geldiler? Japon’lar bunu öğrendiler, bunlar Avrupa’dan uzaktan geldiler.
Teknoloji nedir, nasıl öğrendiler? Bu teknoloji ile nasıl baş edebiliriz? İmparator başta olmak üzere Japon üst kesim bunlarla nasıl mücadele edebiliriz sorusunu sormaya başladılar. Karar verdiler ki bu teknolojiye sahip olmadığımız müddetçe elimizdeki klasik silahlarla bunlarla baş edemeyiz. Japonya’da modernizasyon başladı… Şimdi bu sefer Avrupa’ya insan göndermeye başladılar. Yetişmiş gençleri gönderdiler. Orada yetişiyor öğreniyorlar o teknolojiyi onlardan öğreniyorlar. Teknolojileri çalıyorlar ve ülkelerine getiriyorlar.
Ama bundan önce bir karar vermeleri lazım. Bu teknolojiye yatırımı kim yapacak? Önemli olan nokta bu! Yatımı yapmak eyvallah da, yatırımı yapmak ticareti, ticari anlayışı gerektiriyor. Nihayetinde üretecek ve satacak. Bunu Samuray’lar yapamaz, çünkü böyle bir mantığa, kafa yapısına sahip değiller. Köylü kesimi, işçi kesimi hiç yapamaz. Çünkü ne sermayesi var ne de böyle bir aklı var. Ne yapacak o zaman?
Samuray’larda vatanseverlik var, cesaret var, şu var, bu var. Para var, her şey var ama yatırımın ne demek olduğunu bilmiyorlar. Fabrika nasıl kurulur, teknoloji nasıl getirilir, iş nasıl yapılır, nasıl alınır, nasıl satılır bunları bilmiyorlar. Dolayısıyla bunu bilenler kimler? Toplumun tüccar kesimi, ticaret ile uğraşan kesim yapabilir bu işi. Yapabilir ama bu kesim de Samuray’lar tarafından kabul gören bir kesim değil. O zaman bunların yaptığı iş de iyi görülmüyor. Eee ne yapmak lazım o zaman?
Samuray’ları, tüccar kesiminin bu işi yapabileceğine inandırmak, ikna etmek lazım! Bunun için de Japon İmparatoru, Güneşin oğlu sıfatıyla bu tüccar kesimi kutsaması lazım. Ve diyor ki! Bu tüccar kesim bizim için değerli bir kesimdir. Toplumun bu kesimi işte şöyle şöyledir, böyle böyledir diyerek bu kesim kutsanıyor. Bunu İngiliz de yapıyor zaman zaman. Adamı Lort yapıyor. Adam bir anda Lort, sör unvanı alıyor falan.
Japon imparatoru böyle bir kesimi kutsayınca, Samuray’lar bu sefer bunların işini onlardan öğrenmeye başlıyor. Onları alıyor, istihdam ediyor, ticaret işine başlıyor ve yol açıyorlar. Yani Japon mucizesi bu şekilde gerçekleşiyor. Japon’ların bu şekilde mucize gerçekleştirmesi geleneklerine sıkı sıkıya bağlı olmalarından kaynaklanmıyor. Aksine, klasik Japon geleneği içerisinde, Japon toplum yapısı içerisinde, yeni bir kesim kutsanarak, desteklenerek Japon mucizesi gerçekleşmiş oluyor…” Japonlar kendilerinin geleceği için, kalkınmak adına kendi içlerinde uyguladıkları siyaset her siyasetçimize örnek olsun!
Hoşça kalın.
YORUMLAR