“İstanbul Sözleşmesine” rağmen AB’de şiddet eksik olmadı. İstanbul Sözleşmesi, 24.11.2011'de Meclis'teki tüm partilerin ortak oylarıyla kabul edilmişti. 01.08.2014 tarihinde yürürlüğe giren bu sözleşme son dönemde Türk aile yapısına zarar verdiği, eşcinsel ilişkileri ve evlilikleri özendirdiği gerekçesiyle tartışmaların odak noktası olmuştu.
Avrupa'da her hafta aile içi şiddetten 50 kadın ölüyor. Her 3 kadından biri 15 yaşından beri fiziksel/cinsel şiddete uğruyor. Üst düzey yönetici kadınların % 75'i işyerinde cinsel tacize uğruyor. Her 4 kadından 1'i hamilelikte fiziksel/cinsel şiddete uğruyor. “İstanbul sözleşmesini” 2014'de onaylayan Fransa'da her iki kişiden biri taciz ya da cinsel saldırıya uğradı, aile içi cinayetler 2019'da % 16 arttı ve 173 kurbanın % 80'i kadındı. 11.05.2011 tarihinde İstanbul’da yapıldığı ve imzaya orada açıldığı için, uluslararası hukukta “İstanbul Sözleşmesi” olarak anılan bu sözleşmesinin hiçbir caydırıcı etkiye sahip olmadığı AB'den gelen verilerle de ispatlanmış durumda. “Yunanistan, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Hırvatistan, İsveç, Fransa'nın” ise sözleşmeye çekince koyduğu ortaya çıktı.
*Avrupa Birliği içerisinde 6 üye ülke (Bulgaristan, Çekya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Slovakya) sözleşmeyi imzalamalarına rağmen yürürlüğe koymadı. Polonya, LGBT topluluğunun kendi cinsiyet anlayışını “İstanbul Sözleşmesi” üzerinden bütün topluma kabul ettirmeye çalıştığını öne sürerek sözleşmeden çekilmek için yasal süreci başlatmıştı. AB üyesi olmayan; Ermenistan, Azerbaycan, Rusya, Lihtenştayn (Orta Avrupa), Moldova, Ukrayna ve İngiltere sözleşmenin yürürlüğe girmediği ülkelerdir.
*Türkiye'yi sözleşmeden çıkmaya iten nedenler: İstanbul Sözleşmesi’nin LGBT ideolojisi savunuculuğuna indirgenmesinin; LGBT’nin bazı kesimler tarafından meşru evrensel hukuk normu şeklinde dayatılmasının önüne geçmek. Milli ve manevi değerler, Türk aile yapısında LGBT propagandasının oluşturduğu rahatsızlığı gidermek. LGBT ideolojisi üzerinden inşa edilmek istenilen diplomatik ve siyasi baskıyı engellemek. Kadın hakları meselesini LGBT odaklı tartışmaların tahakkümünden kurtarmak. Sözleşmenin toplum değerleri ile bağdaşmayan kısımlarının, Türkiye’nin kadına şiddet ile mücadelesine ve kadın hakları konusundaki adımlarına gölge düşürmesini engellemek ve LGBT’yi işaret eden ifadeler sebebiyle rahatsızlık duyan kesimlerin kadına yönelik şiddete karşı desteğinin konsolide edilmesine imkan sağlamak vb…
*Türkiye’de kadını korumaya yönelik Aile Bakanlığı ve aile mahkemeleri 2003 yılında kurulmuştu. Şiddet mağduru kadınların etkili bir şekilde korunabilmesi adına Elektronik Kelepçe Uygulaması hayata geçirilmişti. Kadınların ve çocukların maruz kaldığı şiddet, taciz eylemlerini engellemek adına “Kadın Destek Uygulaması” (KADES) uygulaması tasarlanmıştı. Kadınların varsa çocukları ile birlikte ihtiyaçlarının da karşılanmak suretiyle geçici süreyle kalabilecekleri kadın konukevleri zaten oluşturulmuştu.
*Anayasa’nın 10. maddesi ile herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir… Anayasa’nın 41. maddesinde de ailenin eşler arasında eşitliğe dayandığı kabul edilmiştir… “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW), Birleşmiş Milletler Genel Kurulu” tarafından 1979 yılında kabul edilmiş ve Türkiye tarafından 1985 yılında onaylanmıştır.
*Türkiye Cumhuriyeti adına 11.5.2011 tarihinde imzalanan, 10.2.2012 tarihli ve 2012-2816 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3'üncü maddesi gereğince karar verilmiştir.
“İstanbul Sözleşmesi,” Aileyi ve kadını güçlendirmeye odaklı olan, sonrasında ise küresel LGBT lobilerinin ve bunlarla eşgüdümlü olan finans ve teknoloji şirketlerinin ülkemiz üzerinde düşünce ve ifade özgürlüğünü baskılayıcı, aile ve toplum değerlerimizi yozlaştırıcı, politik bir baskı aracı olarak kullanmaya başlamaları nedeniyle 19.03.2021 tarihinde alınan karar ile feshedildi. Karar, 20.03.2021 tarihli resmi gazetede yayınlandı. 20.03.2021 tarihli basından.
***
“’İstanbul Sözleşmesinden’ ayrılmak zaaf oluşturmaz. Mevzuat olarak eksiğimiz yok fazlası var. İlave düzenlemeler yapılabilir. İstanbul sözleşmesinden çıkmak demek bir eylemi suç olmaktan çıkarmaz. Sözleşmenin böyle bir fonksiyonu da yok zaten. ‘Kararname’ ile ‘karar’ aynı şey değildir. ‘İstanbul Sözleşmesine’ ilişkin fesih iradesi Cumhurbaşkanının kararı ile verilmiştir. Kararname ile Kararın karıştırılmasının sebebi Başkanlık sisteminin anlaşılamamasından, mevzuat açısından yetersizlikten kaynaklanabilir. Anayasaya göre milletlerarası antlaşmaları onaylamak, yayımlamak Cumhurbaşkanına ait bir yetkidir. Bu yetki de zaten geçmişten beri var olan yürütmeye verilmiş bir yetkidir…
Milletler arası antlaşma konusunda anayasal sistemimiz hem yürütmeye hem de yasamaya yetki vermiştir. Anayasanın bu sistemine göre bir sözleşmeye katılmak, ya da o tür bir sözleşmeyi onaylamak nasıl yürütmeye ait bir yetki ise, o sözleşmenin tarafı olmaktan çıkmak da yürütmeye ait bir yetkidir. Meclis aynı katılma usulünde olduğu gibi devreye girer. İşlemlerin paralelliği gereği işlem sırasının da paralelliği vardır. Ayrılmada da yürütme önce o sözleşmenin tarafı olmaktan çıkacaktır. Yürütme iradesiyle ortaya konulur. Sonra bununla ilgili uygun bulma kanunu yürürlükten kaldırılır. Bu da meclisin işidir. Katılmada sıra nasılsa ayrılmada da sıralama aynı olacaktır…
Türkiye ilk kez bir fesih iradesi bildirmiyor. Sözleşmeden ayrılma usulünde bu sözleşmenin 80. Maddesi diyor ki; Her taraf devlet, bu sözleşmeden Avrupa Konseyi Genel sekreterliğine bildirim yaparak sözleşmeden ayrılabilir. Bu karar resmi gazetede yayınlandıktan sonra bu bildirim Avrupa Konseyi Genel sekreterliğine bildirilir. Bildirildi zaten. Bu karar üç ay sonra yürürlüğe girer. Bu üç ay içinde uygun bulma kanunu mecliste yürürlükten kaldırılır, dolayısıyla işlem tamamlanmış olur…
Taraf olunan bu sözleşmenin yürürlüğe konulması yetkisi sözleşmelerin içeriğinden bağımsız olarak meclise verilmiştir. Önce yürütme işlemi devreye girer. Meclis kendiliğinden anayasal sistemimiz gereği bir sözleşmeye taraf olamaz ve taraf olmaktan ayrılamaz.” Kaynak: Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum-Beyaz tv 21.03.2021 Hoşça kalın.
YORUMLAR