Çanakkale Zaferi’nin nasıl kazanıldığı hakkında ipucu veren hikayeler
Kocadere köyünde büyük bir sargı yeri kuruluyor. Kimi Urfalı, kimi Bosnalı, kimi Adıyamanlı, kimi Gürünlü, kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor. Bunlardan biri Lapseki’nin Beybaş Köyü’nden yarası oldukça ağır bir askerdir. Oldukça zor nefes alıp veren yaralı asker nefes almaya biraz daha devam edebilmek için komutanının elbisesine yapışır. Zorlukla nefes alan askerin dilinden tane tane kelimeler dökülür: Ölme ihtimalim çok fazla… Ben bir pusula yazdım… Arkadaşıma ulaştırın…
Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: Ben… Ben köylüm Lapsekili İbrahim onbaşından 1 Mecit borç aldıydım… Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin. Sen merak etme evladım, der komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar ve az sonra komutanının kollarında şehit olan askerin son sözü: Söyleyin hakkını helal etsin, olur…
Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getirilir. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşer. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılır. İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır ne titremesine ne de göz yaşlarına engel olamaz: Ben Beybaş Köyü’ndenim arkadaşım Halil’e 1 Mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim. 01.07,2007- Çanakkale savaşlarının ibretlik hikayeleri kategorisinde yayınlandı.
***
İnsanlık dersi! Bir Fransız generalin itirafı!
Çanakkale Savaşlarında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor:
“Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz. Hiç unutmam. Savaş sahasında döğüş bitmişti. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zayiat vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeri de kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi: “Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün”. Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı. O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim. Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı. Az sonra ikisi de öldüler…” Fransız Generali BRIDGES-Çanakkale Savaşları komutanı. 01.07.2007- Çanakkale savaşlarının ibretlik hikayeleri kategorisinde yayınlandı.
***
Düşmanı yutan bulut!
Düşmanın Çanakkale’de müthiş bir taarruza geçtiği bir gündü. Hamilton’un kumanda ettiği harekâtta İngilizler hiçbir netice alamamıştı. Hususiyle 29. Tümen’leri ağır zayiat vermişti.
Ancak o gün Kraliyet Norfolk Alayı’nın bir bölümü, az bir mukavemetle karşılaştığı için içerilere doğru ilerlemeye muvaffak olmuştu. Alay, Azmak Deresi’nin kuru yatağını geçmiş, Kayacık Ağılı mevkiinden Damakçı Bayırı’na doğru yavaş yavaş yürüyordu. Karşılarında küçük bir tepe vardı. Üzerinde de garip, soluk renkte bir bulut durmakta idi. Alay tepeye doğru ilerledi ve bulutun içine girip kayboldu.
Şahid olanların imzalarıyla İngiliz kaynaklarında da yer alan bu hâdise, düşman birlikleri arasında dehşet uyandırdı. Zira tepenin üzerindeki bulut, 267 kişilik İngiliz askerlerinin son neferini alıncaya kadar beklemiş, sonra da sanki yükünü almış gibi havalanmıştı. Yine o esnada ortaya çıkan yedi-sekiz kadar bulutla birleşerek kuzeye, yani Trakya istikametine doğru uçup gitmişti. Bugün hâlâ o İngiliz askerlerinin akıbetlerinin ne olduğu bilinmemektedir. Ne esir, ne de ölüm kayıtları, iki tarafta da mevcut değildir. Bu hâdise de, Çanakkale savaşlarında fiziken çözülemeyen ve dünyevî ölçülere göre meçhul kalan, ancak gerçek olduğu tespit edilmiş bulunan ilâhî yardımlardan biridir. Hoşça kalın. Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları
***
Biz manevi güce mağlup olduk!
Daima maneviyat, maddeden üstün gelince, onu tesiri altına alır. Nitekim Çanakkale Harbi’ndeki İngiliz kumandanı tarihçi Hamilton da, bu hakikati şöyle itiraf etmiştir: “Bizi Türkler’in maddi gücü değil, manevi gücü mağlup etmiştir. Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı. Fakat biz, gökten inen güçleri müşahede ettik!..”
Yine Hamilton’un bir kâbus diyerek anlattığı şu rüyası da ibretlidir: “...Korkunç bir rüya gördüm. Bu, rüyadan ziyade bir kâbus idi. Helles kıyılarında boğulmak üzere idim. Boğazımı demir kıskaç gibi sıkan bir el beni suyun dibine doğru çekiyordu. Uyandığım zaman ter içerisinde idim ve titriyordum. İçimde, çadırımda yabancı biri varmış gibi bir his vardı...
Şimdiye kadar böyle korkunç bir rüya görmemiştim. Çanakkale’nin meş’um (uğursuz) olduğu fikri aklımda yer etmeye başladı. Bu histen saatlerce kurtulamadım. Sanki biz daha buralara gelmeden akıbetimiz kararlaştırılmıştı ve şimdi de üzerimizde icra ediliyordu...”
O sırada İngiliz Harbiye Nazırı olan ve müttefiklerin, hususiyle tereddüt içindeki İngiliz hükumetinin Çanakkale’ye saldırma kararı almasını: “Merak etmeyin! Ben üzerimdeki şu bahriye kıyafetiyle Türkler’in pâyitahtına oturacağım!” şeklindeki sözlerle teminat üstüne teminat vererek sağlamış bulunan Churcill, muhârebe sonrası niçin mağlup olduğu sebebiyle muhakeme edilirken itab edici ağır sualler karşısında iyice darlandığı bir sırada mahkeme hey’etine şöyle haykırmıştır:
“Anlamıyor musunuz, biz Çanakkale’de Türkler’le değil, Allah ile harbettik!.. Tabiî ki yenildik...” Hoşça kalın. Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Abide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları Hoşça kalın.
YORUMLAR