Zamanın hızına bir türlü ayak uyduramıyorum.Ne kadar uğraşırsam uğraşayım zaman benden yüz adım önde gidiyor.Ben yetişmeye çalıştıkça bin bir çeşit zorlukla karşı karşıya kalıyorum.Çoğunlukla zorlukların beni alt etmesine müsaade etmesem de bazen de zamana yenik düşüyorum.Son zamanlarda “ Biz eskiden “ diye başlayan cümleleri fazlaca kurduğumu fark ettim. Anladım eski günlere özlem duyuyorum.
Teknolojiyi kullanmayı seviyorum. Teknolojinin bulunmaz bir nimet olduğunu da biliyorum.Herkes gibi oldukça da çok kullanıyorum.Ama ; Bir şeyler eksiliyor hayatımızdan, bir şeyleri yerine koyamıyoruz, bir şeylere sağlıklı gözlerle bakamıyoruz.Velhasıl, eskisi gibi olamıyoruz bir türlü……
Benim çocukluğumda elektrik henüz gelmemişti bizim köye…Her evde gaz lambalarının yanında “lüks” denen ve küçük piknik tüplerinin üzerine takılan cam kafes içerisinde beyaz fitille yanan aydınlatıcılar kullanılırdı.Alaca karanlık düştü mü köyün üzerine gaz lambaları, ardından da lüks lambaları yakılırdı.Her odada lüks yanmaz ancak herkesin bir arada oturduğu odalarda yanardı.Evin okula giden çocuklarının ayrı çalışma odaları olmazdı.Hep beraber aynı odada oturulur, okul çocukları da yer sofrasında ışığa yakın yerde derslerini çalışırlardı.Bizim hayat bilgisi kitaplarımız gerçekten bize hayat bilgisini öğretirdi.Biz sevinmeyi, sevmeyi, yardımlaşmayı ailelerimizden öğrenirken aynı zamanda da hayat bilgisi kitaplarımızdaki aileler ile de sağlamasını yapardık.Akşamla yatsı arasında elinde feneri ile gelen komşularımızla birlikte anlatılan masallardaki iyi huyu kendimize huy edinir, masallardaki kaf dağının ardını hep merak ederdik.Bilirdik masalın sonunda kötülüklerin iyiliklerle yenileceğini ve mutlu sona ulaşılacağını.
Benim çocukluğumda büyüklerin kış gecelerinde anlatacakları mutlaka bir hikayeleri olurdu. O hikayelerin sonunu merak ederdik.Dinlerken uykumuz gelirdi. Uykumuza karşı gelip ayakta kalmaya çalışsak da genellikle uykuya yenik düşerdik.Ama tahmin ederdik o hikayelerdeki sonların mutlu biteceğini.Ailelerimizle hep bir arada olurduk.Aile meselelerimiz hep birlikte konuşulurdu.Varlığımız yokluğumuz hakkında hepimiz bilgi sahibi olur,isteklerimizi ona göre sıralardık.Hayata karşı ruhen daha dayanıklıydık. Mektuplar yazardık arkadaşlarımıza..Duygu dolu, özlem dolu mektuplar…Aralarına kurutulmuş çiçekler koyar, kağıtlara kokular serperdik.Şimdiki elektronik postalar gibi saniyeler içerisinde gelmezdi bizim cevaplarımız.Ama biz o cevaplar gelene kadar hayaller kurardık mektupta yazılanlar hakkında…Fotoğraflar şimdiki gibi dijital makinelerdeki gibi anında görünmezdi.Fotoğraf makinesine takılan pozların tamamı bitene kadar beklenir, hatta bu aylar sürebilirdi.Her şeye hemen ulaşamazdık.Ama hayal kurmak bedava idi.Şimdiki gibi sanal alemde hayalleri bizim yerimize birileri kurmaz, biz kurardık.Bilgiye, belgeye bu kadar çabuk ulaşamazdık.Ulaştığımızda da iş işten geçmiş de olurdu ara sıra…
Bizim zamanımızda çocukların bilgisayarları yoktu.Bilgisayarın adı bile geçmezdi.Radyolu hayattan televizyonlu hayata geçerken bile bir sürü hayal kırıklıkları yaşamadık mı ?.Hayalimizde çok yakışıklı, ya da çok güzel olarak şekillendirdiğimiz radyo tiyatrosundaki baş rol oyuncularını televizyonda şişman , yaşlı ya da çirkin görünce oldukça şaşırmadık mı ?
Şimdi çocuklarımızın teknoloji elinin altında.Dünya elinin altında..Her nereye elini uzatsa istediğini elde ediyor.Sanal ortamda ağlıyor, sanal ortamda gülüyor.Arkadaşını, dostunu sanal ortamda arıyor.Aileler aynı evin içerisinde birbirlerinden kopuk yaşıyorlar.Bilgisayar başında geçirilen süreler her gün biraz daha artıyor.Bazı evlerde gençlerin sofraları da bilgisayar masası oluyor..Giderek sandalye, masa, bilgisayar üçlüsünün bir parçası olarak anılacak gençlerimiz.Duyguları kaybediyoruz.Bir çok çocuğumuz gerçek hayatla sanal hayatı birbirinden ayıramıyor.İyiyi kötüyü bilmiyor..Yazışmalar o kadar süratle yapılıyor ki, Türkçemizin ünlü harfleri için yapacak bir şey kalmamış gibi….Her şeye kısa zamanda ulaşıyoruz. Ama süratle mutluluktan, sevgiden insanlıktan uzaklaşıyoruz.
Teknoloji her gün yenilenmekte ve insanlığa hizmet için adeta yarışmakta.Dünya gözlerimizin önünde…Doğru kullanmayı becerebilirsek çağı en güzel yerinden yakalarız.Eğer bunu başaramazsak toplum olarak kendi sonumuzu da kendimiz hazırlamış oluruz.
Sözümüz, sözümüzden anlayana……..
YORUMLAR