Bayram bir gönül seferberliğidir dostlar.
“Huzursuzluğun kaynağı da güvensizliktir.!”
Bayram “güven”dir. Güvensizlik belirsizliği, belirsizlik de huzursuzluğu beraberinde getirir...
Mevlana: “Doğruların yemin etmeye ihtiyacı yoktur” diyerek doğruları bol bir toplum mesajı verirken Yunus Emre de: “Kırma dostun kalbini; sen doğru isen. Doğruluk bulunmaz sen eğir isen” sözüyle aynı minvalde bir yöntemi tavsiye ediyor.
Doğruları bol bir toplum “huzur abidesi”dir çünkü…Doğrunun bol olduğu yerde yalan-yanlış barınır mı…!
Dini bayramların, herkes tarafından bilinen yararlarının dışında “inandım” diyen insanlar için farklı mesajları vardır.
Sevgi, şefkat, dayanışma, dertleşme, kucaklaşma, bir ve beraber olma gibi doğruların “zirve” yaptığı bir gündür bayram…!
“Âfâk bütün hande, cihan başka cihandır;
Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır!...” diyerek bayramın ihtiva ettiği manevi iklimi satırlara döken Mehmet Akif Ersoy’u…
unutmak mümkün mü…!
Peki bayramı nasıl anlamalıyız veya nasıl yorumlamalıyız?
“Güven Tesisi” …!
Önce bu “güvenin tesis edilmesi” gerekiyor…!
Kimsenin kimseye güvenmediği, dedi-kodu ve koğuculuğun (laf götürüp- getirmenin) pirim yaptığı; yalakalığın kol gezdiği bir ortamda yapılan eylemi siz bayram olarak mı algılıyorsunuz…!
Kandırmayın kendinizi…
Patronun işçiye, işçinin patrona güvenmediği; babanın evlada, evladın babaya sırt çevirdiği böyle bir ortamda yapılan bayramı siz bayram mı zannediyorsunuz…!
Yanılıyorsunuz…Sadece sözle “inandım ben” diyerek kendinizi kandırırsınız ! inanmak ve sonunda bayramı hak etmek farklı bir olgu ve farklı sonuçlar doğurur…!
Alnının teriyle çalıştıktan sonra içilen bir bardak sudaki o hazzı hissetmek için aynı yöntemi uygulamak gerekir. Hakkı ve helaliyle çalışan tadar ancak o lezzeti…! Ki gönül istemeden içilen bir damla su bile insana “zul”dür.
Kuru kuruya el öpmek, iş olsun diye “hayırlı bayramlar” demekle de bayramlar kutlanmış olmaz…!
Birbirine güvenmeyen fırsat bulduğu anda “arkadan hançerleyen” bir toplumun ferdi bayramda hangi duyguyla “el sıkacak, birbirine sarılacak”!
“Güvensizlik, belirsizliktir”
Güvensizlik, belirsizlik; belirsizlik de mutsuzluk doğurur.
Mutsuzluğun hüküm sürdüğü bir ortamda bayram yaptığınızı söylerseniz sadece kendinizi avutmuş olursunuz. Dudak değil yürek gülmeli...Sevgi, lafla değil eylemle beslenir. İcraatla olgunlaşır…!
Güvensizlik de, belirsizliğin öz kardeşidir bana göre. Belki ikiz kardeşidir. Güvensiz toplumlar problem yüklüdür. Onların hiç derdi bitmez. Tatmin olmaz çünkü onlar… Kendi tatmin olmadığı için de etrafını sürekli rahatsız ederek mutlu olmaya çalışır. Mutsuz, mutluyla aynı masayı paylaşamaz ki…! Ramazanın manevi ikliminde aynı masada dahi oturmaktan kaçan bir toplumdan siz mutluluk reçetesi beklemeyin…
“Yamyamlar gibi” birbirini yiyen bir toplumdan sakın “sağlıklı huzurlu güleryüzlü” bir toplum beklemeyin sakın! Bunun adını hangi dine yaslasanız da tutmaz. Bunun “mü’min - mecusi”si olmaz…!
Dini zirveyi anlatmıyorum ben insan olma faktörünü hatırlatıyorum. Anasını vurandan babasını kesenden Müslüman mı olur Allah aşkına…! Bırakın bu safsataları…Yüreğinde Allah sevgisi olanın vücudundan da aynı tür bir sevgi kokar. Böyle bir bedene “düşmanlık şırıngası” dahi işlemez. Kabul etmez çünkü böyle bir aşıyı o vücut…! Gülden lağım kokmaz.
Sinek ve sivrisinek nerden nemalanır…! Gıdası bataklık olandan siz ne beklersiniz…Boş kalınca sinek gibi ısırır…Başka bir iş beceremez…O yüzden zaman zaman “çamur ve lağım kokan” söz ve yazıları “sinek ve sivrisinek” olarak ifade etmişimdir ben. Sinek ve sivrisineklerin mekanı bataklıklardır. Bataklıktan beslenenin kanarya veya kartal doğmasını beklemeyin! Bu kural her meslek için geçerli olduğu gibi insan için de tam bir ölçüdür…!
Kur’an’ın emri ortadayken İslam-dışı davranan bir toplumdan nasıl bir “İslam toplumu” beklersiniz! Bataklıktan ancak hain bir toplum türer. Bataklıktan beslenenden kimseye fayda gelmez…! Hele beynini bataklığa saplamış “sözde insanlardan” hiç hayır gelmez…!
Ekonomide “asgari ücretli” bir yaşam, “asgari yaşam” olarak telaffuz edilir. Öldürmeyen bir yaşam kriteri…!Güldürmese de öldürmeyen…! Katık olmasa da ekmeği tedarik edebileceğiniz bir yaşam tarzı…!
Ancak…!
“ASGARİ GÜVEN…”!
“Asgari ekonomik şarttan önce” asgari güven zaafının telafi edilmesi gerekiyor…! Ön şart adeta…! Asgari güven olmadan toplumda asgari bir başarı veya asgari bir huzur beklenemez…Asgari güvenin tesisi ferdin tek başına üstesinden gelebileceği bir olgu değildir tabii ki…O yüzden “uzun soluklu bir yarışın mayası” güvenin tesisi ile mümkündür…
Patronun işçisine, devletin memuruna güvenmediği bir yaşam tarzı beraberinde nasıl huzuru getirebilir ki…! Bin işçi çalıştıran bir fabrikada her işçinin başına bir patron dikilemeyeceğine göre, öyle bir ilaç öyle bir inanç ve öyle bir güven vermelisiniz ki o kalpler tek yürek çarpsın…Bu da lafla olmaz…!
İslam’ın mayası “imandır” diyenler siz ce ne demek istiyor! Uzun konu ama yine siz bir düşünün…!Cenneti bulmak o kadar kolay olsaydı lezzeti bu kadar güzel anlatılamazdı…Önce inanç, sonra icraat…Artezyen kuyusuna ulaşmadan suyu bulamazsınız! Sistem, emek ve icraat esas olan…“Avrupa bizi niye geçiyor” diyenler için bu sözlerim…!
Dini bayramlar bir anlamda bu tür duyguların sorgulandığı, olgunlaştığı ve zirve yaptığı günlerdir...
“Asgari güven”de bile zorlanan bir toplumdan siz nasıl huzurlu bir bayram ortamı beklersiniz...!
“Bakın aynaya” bu bayram hiç olmazsa…! Kendinizi de toplumu da kandırmayın …!
Ama “ayna çatlaksa ya da çizikse” kendinizi doğru görmeniz mümkün değil…Doğru olsanızda eğri görürsünüz…Yani aynaya bakmadan önce sağlam pürüzsüz bir aynayı tercih etmeniz gerekiyor. Başka türlü çabanız “çamurda patinaj yapan araca benzer.” Tek noktada döner durursunuz mesafe alamazsınız…!
“Güvenin tesisi” toplumsal bir zaaftan öte psikolojik bir rahatsızlığın patlama yaptığı bir andır bana göre…Yolda birlikte yürüyen insanların endişeyle bir oraya bir buraya bakarak sağlıklı mesafe alacağına inanıyor musunuz…!
“GERGİN TOPLUM, HUZURSUZDUR…!”
“Güvensizlik” toplumsal bir zaaftan başka bir şey değildir. O yüzden hiç olmazsa ortak bir nokta olarak “asgari güven”de biraraya gelmeliyiz. Asgari güven “mecburiyettir” dersem yanlış anlaşılacağı için bir zarurettir zaruret…!
Güvensizlik belirsizlik doğurur bunu da hatırlatayım. Her şey belirsizlik içinde devam ederse kimseye güvenilmez. Kimse de size güvenmez. Kimsenin kimseye güvenmediği bir toplum nasıl huzurlu olacaktır!
Güvensiz toplumlarda her şey belirsizleşir. Bu ilişki çift yönlü olarak seyreder. Sevgiyi de saygıyı da düşünceyi de köreltir. Düşünce yollarını daraltır ve sonunda karartır…Devamında çözüm ve düşünce üretemez hale gelir. Bu işin sonu krizlere kapı açar…Krizlerin huzur getirdiğini söyleyemeyeceğinize göre normalleşmeyi de geciktirir …Normalleşmenin gecikmesi huzurun da gecikmesi anlamı taşır…
Şunu söylemek istiyorum: “Gerginliğin, (yani tansiyonun) artması artı bir dinamizm getirmez yazın bunu bir kenara…Vücutta tansiyonun yükselmesi veya daralmanız sizi rahatlatıyor mu geriyor mu…! Gergin toplumların sonu bir büyük patlamanın habercisidir. O yüzden bu bayramda ve her bayramda bu uçurumların giderilmesi için bazı konuların masaya yatırılması gerekiyor…
Toplumsal uçurumların imarı için öze; özdeki detay arızaların giderilmesi ile ilgili olduğunun bu bayramlarda dikkate alınması gerekiyor.
Huzurun kalıcı kılınması için bayramın gönüllerde taht kurması dilek ve dualarımla bayramınızı gönülden kutluyorum.
Son kez “önce kendinizi sorgulayın” kırık ve çizik ayna yerine sağlam ve pürüzsüz aynaya bakmayı da unutmayın…
Hiç olmazsa “bayramda motive olun”…Kendinizi sınayın, sigaya çekin..Atın beyinlerdeki ve gönüllerdeki kirleri…Bayram bir “gönül seferberliği”dir unutmayın.
Gönlünüz hoş, bayramınız mübarek olsun…!
YORUMLAR