Yüce dinimiz İslam’da yer alan önemli konulardan biride şüphesiz İsra ve Miraç hadisesidir. İsra ve Miraç, hiçbir kimsenin yapabilme imkânı olmadığı, insanların yapmasından âciz kaldığı lakin Allah tarafından gönderdiği peygamberlere tasdik için Efendimize verilen mucizeler arasında yer almaktadır. Konunun önemine binaen İsra ve Miraç olayının mahiyetini sahih kaynaklar ışığında sizler ayrı ayrı derledik. Bu bağlamda Kur’an’da geçen İsra olayının ne olduğunu, Mescid-i Aksa meselesini, devamında ise İsra olayını bazı verilerden hareketle izah edip Ehli Sünnetin bu konulardaki görüşlerini sizlere aktarmak istiyoruz.
İSRA VE MİRAÇ NEDİR
Hz. Peygamber’in Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’ya bir gece yürüyüşü ile götürülmesi hadisesine “İsrâ”, bu noktadan sonra yaşadığı olaya da “Miraç” denilmektedir.
Miracın anlamı
Sözlükte “yukarı çıkmak, yükselmek” anlamındaki a-r-c kök fiilinin urûc mastarından türemiş bir ism-i âlet olan “miraç” kelimesi, sözlük anlamıyla “yukarı çıkma vasıtası, merdiven” anlamına gelmektedir. Kelimenin taşıdığı bu anlam sebebiyledir ki merdiven ve asansör gibi araçlara da bu isim verilir.
Yükseliş vasıtası olarak telakki edilen miraç, ölümden sonra insan ruhunun ya da amellerinin üzerinde semalara çıktığı merdiven türü bir şey olarak da algılanmıştır.
Terim olarak ise Hz. Peygamber’in göğe yükselişini ve Allah katına çıkışını anlatır. Mi’racı anlatan hadis-i şeriflerde Peygamberimiz’in (s.a.s) ‘arece bî (beni çıkardı)’ tabiri sebebiyle bu hadise ‘mi’rac’ adıyla anılır. Buna göre hârikulâde bir seyri ihtiva eden mi’rac, ‘Allah Resûlü’nün ulvî makamlara yükselme vasıtası’ demek olur.
İsra'nın anlamı
İsra, Arapça dilinde “gece yürüyüşü” manasındaki E-s-r-a fiilinin mastarıdır.E-s-r-a ve s-r-y fiilleri “gece yolculuğu yapmak, geceleyin yola çıkmak” gibi ve özellikle mahiyetinde gece anlamı bulunan bir yürüyüşü ifade etmektedir. Terim manası ise Allah Teâla’nın, sevgili peygamberi Hz. Muhammed’i (s.a.s.) gecenin bir bölümünde Mescid-i Haramdan, etrafı mübarek kılınan Mescidi Aksa’ya kadar götürmesini ifade eder.
İsra ve Miraç hadiseleri, Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya gidiş ve oradan da yükseklere çıkış şeklinde yorumlandığından, kaynaklarda daha çok “İsrâ ve Miraç” şeklinde geçse de günlük kullanımda Miraç kelimesiyle her iki olay birlikte kastedilir.
İsra-Mi'raç mucizedir ve haktır
Mi’rac, âlimleri tarafından kabul edilip eserlerinde olayın Hz. Peygamber’in mucizeleri arasında zikredildiği görülür. Âlimler, İsrâ ve Mi’râc’ın nübüvvetin delillerinden bir mucize olup Hz. Muhammed’e (s.a.s.) mahsus Allah’ın ayetlerinden olduğunu belirtir. Mucizenin tanımı ve nübüvveti ispat etme özelliği yönünden bakıldığında Mi’racın, mucizelerin ölçüleri dâhilinde Hz. Peygamber’in hayatında gerçekleşip itminan ve güç veren olağanüstü bir hadise niteliği taşımaktadır. Peygamberin elinde ortaya çıkan mucize Allah’ın, “Kulum benden haber verdiği konularda doğru söylemiştir.” sözü yerine geçer.
Mucize nedir
Mucize, Allah’ın, peygamberini elçilik haberini tasdik etmek için yarattığı ve nitelikleri bakımından insanları benzerini getirmekten aciz bırakan olağanüstü harikulade bir olaydır.
Kur'an-ı Kerim'de İsra ve Miraç
Mi’rac, -biri mescid-i haram’dan mescid-i aksâ’ya, diğeri, ondan ötesine olmak üzere- iki safhada meydana gelmiştir. Kur’an-ı Kerim, Mi’racın bidayeti olan isrâ hadisesiyle ile alakalı olarak şöyle buyurur:
"Ayetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haramdan alıp, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir. (İsra Suresi, 1.)
Diğer Peygamberler de Miraca çıktı mı?
Baba tarafından Ashabı-ı Kiramdan Dıhye-i Kelbî’nin ( radıyallahü anh ) soyundan olan, Endülüs’te yetişen Hadis âlimlerinden Ömer Bin Hasan El-Endülüsi (Ebü’l-Hattâb İbn-i Dıhye) el-İbtihâc fî ehadisi’l-miraç isimli eserinde Hz. Muhammed’e (s.a.s.) dışındaki peygamberlerin İsra’ya mazhar olmadıklarını söylemiştir.
Efendimizden önceki her hangi bir peygamberlerin gece yolculuğuna dair sahih bir rivayetin bizlere ulaşmadığını aktarır.
İbn-i Dıhye, ‘Ayetlerimizden bir kısmını ona göstermek için…’ ayeti kerimesinin Miracın Hz. Peygambere has olduğunu delil olduğunu söylemiştir.
İsra ve Miraç hadisesinde Mescid-i Aksa
İslam Tarihi boyunca genelde Mescid-i Aksa denildiği zaman Kudüs’teki Müslümanların ilk kıblesi olarak bilinen mescit akla gelir. Müslümanlar, yüzyıllardır ilk kıbleleri olduğu için buraya doğal ve haklı olarak saygı gösterirler. Özellikle son yüzyılda burada gerçekleşen Yahudi işgalinden sonra bu konunun hassasiyeti üzerinde daha da bir durulmuştur. Esasen Kudüs’ün Müslümanların ilk kıblesi olduğu inkâr olunamaz bir gerçektir.
EFENDİMİZİN YÖNELDİĞİ İLK KIBLE KUDÜS
Bakara Suresi’nde gelen ayetler, kıbleyi Kâbe olarak belirlemeden önce genelde Hz. Peygamber kıble olarak Kudüs’e yönelirdi.
Medine döneminde gelen ayetler, Hz. Peygamber’in bu konudaki arzusuna da uygun olarak Kâbe’ye dönülmesini istemiş ve bundan sonra bu uygulana gelmiştir.
Kur’an’da İsra Suresi’nde Hz. Peygamber’in bir gece Mescid-i-Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürülmesi konusundan bahsedilmektedir.
Yeryüzündeki ikinci mescit MESCİD-İ AKSA
Mescid-i Aksa'nın, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebi ile birlikte ziyaret amacıyla gidilebilecek üç mescitten biri; ayrıca yeryüzünde Mescid-i Haram'dan sonra yapılmış ikinci mescit olduğu ifade edilmiştir. Mescid-i Aksa'nın mübarek kılınan çevresine ek olarak “mukaddes toprak” ve “iyi güzel bir belde” şeklinde söz edilmektedir.
Müfessirlerin çoğu, tarafından Mescid-i Aksa’nın bulunduğu bu yerin Hz. Süleyman tarafından yapılan mabedin inşa edildiği bölge olduğunu belirtmektedir. Ayrıca Hz. Peygamber’in İsra ve Miraç hadisesinde Allah tarafından bereketli kılınan bu yerde Beytü’l Makdis’te peygamberlere namaz kıldırmıştır. Hz. Peygamber Mekke’deki insanlara yaşadığı hadiseleri anlattığında, kendisine inanmayarak Mescid-i Aksa hakkında sorular sorduğu vakit, Allah Resulü’ne o mescidi göstermiş ve kendisi yöneltilen sorulara yanıt verebilmiştir.
İsra ve Miracı inkar edenlerin hükmü
Mescid-i Aksa’dan ötesinin sübutu hadislerle sabittir. Saduddin Taftazanî (v. 792/1390) bu çerçevede şunu der: “Bu eşsiz yolculuğun Mekke’den semaya kadar olan kısmı, meşhûr rivayetlerle sabittir. Ötesi -cennete veya arşa ya da bunun dışında bir başka noktaya kadar olan kısmı- ise âhad rivayetlerle sabittir.”
Bu kutsi yolculuğun İsrâ kısmının Kur’an’la, devamı olan Mi’racın ise âhad haberlerle sabit olması sebebiyle bütün ulemanın görüşü şu şekilde oluşmuştur: İsrâ’yı inkâr eden kâfir, Mi’racı inkâr eden ise ehl-i bid’at (bid’atçı) olur.
Miraç gecesinde Efendimiz'in (sav) Allah'ı görmesi (RÜ’YETULLAH)
Aliyyu’l-Karî (v.1014/1605) bu hususla ilgili olarak genel bir değerlendirmede bulunarak şöyle der: “Dünyada da ahirette de baş gözüyle Allah’ı görmenin aklen caiz olduğu ve de ahirette vukuunun sem’an ve naklen sabit olduğu hususunda Ehl-i Sünnet ve’l Cemâat’in, icmaı vardır. Ancak onlar rüyetin dünyada şer’an caiz olup olmaması mevzuunda ihtilaf içinde oldular. Çoğunluğu rüyetin varlığını kabul ederken (azınlıkta kalan) diğer kısım bunu reddettiler.
Şu kadar ki rüyetin dünyadayken vukuuna kail olan bu çoğunluk da bunun İsra gecesinde yalnız Allah Resulü’ne has bir durum olduğunu beyan ettiler. Rüyeti kabul eden çoğunluğun arasında da görme işi baş gözüyle mi, yoksa kalb gözüyle mi vuku buldu, bu mevzuda da gerek selef içinde gerek halef arasında iki farklı görüş ortaya çıktı.”
Miraç hadisleri içinde Resûlullah’ın Allah’ı gördüğünü ifade eden rivayetler mevcuttur.
Efendimiz Miraca ruhu ve bedeniyle çıktı
İsra ve Miraç ile ilgili diğer bir tartışmada Miracın vuku biçimi ile ilgilidir. Miraç ruh ve bedenle birlikte mi yoksa sadece ruh ile mi veya rüya şeklinde mi olmuştur? İmam Kevserî’ye göre İsra ve Miraç, ruh ve beden le birlikte ayni gecede vaki olmuştur. Âlimlerin çoğu da olayın bedenen ve uyanık hâlde gerçekleştiği görüşündedirler. Kevserî’ye göre İsra ve Miracın ne zaman gerçekleştiği hususunda âlimlerin çoğunluğunun görüşü kameri aylardan Recep’in yirmi altısını yirmi yediye bağlayan gecesinde olduğudur. Kevserî, Miracın uykuda veya sadece ruhla olduğunu söyleyenlerin gösterdiği delillerin sabit olmadığını da belirtir.
Miraç Kandili'nde yapılması gerekenler
Kur'ân-ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur'ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah'a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.
Peygamber Efendimiz (sas)'e salât ü selâmlar getirilmeli; O'nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.
Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.
Tefekkürde bulunulmalı; "Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah'ın benden istekleri nelerdir?" gibi konular başta olmak üzere, hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.
Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; ve şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.
Günahlara samimi olarak tövbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.
Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.
Mü'minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.
Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.
Kişi kendine ve diğer mü'min kardeşlerine, hattâ isim zikrederek dualar etmeli.
YORUMLAR